26 Ocak 2016 Salı

Bir göz kırpması yetiyor mu anlaşmamıza?

Evden on ikide değil de on bir buçukta çıksaydım neler yaşardım?

Arastanın girişinde sol sokağa girmeyip, sağdan gitseydim beni ne bekliyordu?
Ezip geçecek bir taksi mi? Yere düşmüş, içi para dolu cüzdan mı?

Ya bir alt paralelden gitseydim? Neler görecektim?

Tam da ben sola döndüğümde sağ sokaktan kimler geçti? Senelerdir görmediğim bir arkadaşım? Üniversitedeyken çıktığım çocuk?

Her sabah, çok ama çok bilinmeyenli bir oyuna uyanmıyor muyuz aslında?

Sokağa çıktığımda bunlar gelir aklıma. Anasonlu aldığım taş fırının karşısında büyük bir kilise var. Bahçesi çınar ağaçlarıyla dolu. Çınarların dallarını, yapraklarını aklımda tutmaya çalışırım. Sincaplara denk gelirsem gördüm diye sevinirim.

Neden mi?

Kim garanti edebilir ki bir kere daha bu sokaktan geçebileceğimi? Bir kere daha "Üç liralık anasonlu lütfen" diyebileceğimi? Kim garanti edebilir o sincabı bir kere daha görüp gülebileceğimi? 

Kimse.

Her gün kat ettiğimiz bir yol vardır. Evden ofise, marketten dükkana, yurttan okula ya da neyse işte... Kaç ağaç var o yol üzerinde? Kaç bank? Oranın sakini kaç kedi var ya da kaç köpek? Dün kırık mıydı bu evin camı? Her zaman müzik sesi gelen şu balkon neden sessiz? Fark ediyor muyuz en yakınımızda neler olup bittiğini?

"Nolur abla yaaa bi ekmek parası" diye kolumuza yapışan dilenciyi sıkılarak fark ediyoruz. Ya parası olmadığı halde istemeyeceği için alışveriş sepetimize bir kaç saniyeliğine gözü değen birinin imrenen bakışlarını fark edebiliyor muyuz? "Pardon bu şimdi sizden düştü" diyerek cüzdanımızın el verdiği miktarı, onu incitmeden avucuna bırakabiliyor muyuz?  Cesaretimizi samimiyetimizden alabiliyor muyuz? Ve bir göz kırpması, bir tebessüm yetiyor mu anlaşmamıza?

Giymediğimiz bir çift botu verecek ihtiyaç sahibi bulamamaktan şikayet etmek yerine, buz gibi bir günde sırf insanların ayaklarına bakmak için sokağa çıkıyor muyuz?

Ucuz esnaf lokantalarının vitrinlerine yaslanan dilenciler hakkında "gel şu camı sil desen silmez" diye söylenirken, az ileride yemeklere baktığını belli etmemeye çalışan delikanlının varlığını fark edebiliyor muyuz?

Bazen insan olumsuzluklarla uğraşıp, onlara sayıp söveyim derken (iyi işler yapmak için belki de elindeki son fırsatın sermeyesi olan) zamanını acımadan harcıyor. Ne mutlu zamanı marjinal faydayı gözeterek kullanabilen; her gün tanımadığı bir gülüşe sebep olabilenlere...

Sevgiyle... :)








25 Ocak 2016 Pazartesi

bilgi için düzeltiyorum


Merhaba,

http://www.dunyabizim.com/arama.php?query=zeynep+inan&submit=

Üst satırdaki adres önemli.

Neden?

2012'den Nisan 2015'e kadar bu adresteki sitede yazdım. Olur ya, insanlık hali bir gün bir yerde karşınıza çıkar. Bu Zeynep bizim Zeynep mi dersiniz. Evet kısmen oyum.

Kısmen?

Bedenen.

Şöyle ki, bir dönem (on sene kadar) akla ihanet ettim. Vahye, ailemin verdiği değer yargılarına, vicdanıma... Ama Allah'a çok yalvardım. Geceler boyu... Kurtar diye...

Kurtardı.

Bugün sadece şükrediyorum.

İşte size bahsettiğim o yazıların pek çoğunun altına bugün imza atmam. Yazıların pek çoğu için ya da pek çoğunda hakim olan (o günkü) büyük ölçüde Kuran'a aykırı düşüncelerim için tövbe ettim.

Sitedeki arkadaşlara mümkünse yazıları kaldırmalarını söyledim ama uygun olmazmış. Bunun yerine bana bir imkan sundular ve KABE'DE BİR İNŞAAT VAR, KABE'YE VARANLARDA DA başlıklı izah yazımı yazdım.

http://www.dunyabizim.com/index.php?aType=haber&ArticleID=18592&q=zeynep+inan 

Sonrasında da zaten beş yazı yazdım ve dünyabizim'den ayrıldım.

Allah verdiği akıl nimetini kullanmamız için bizi yardımıyla desteklesin.
Kendinden ve razı olduğu yaşamdan ayrılmamıza müsaade etmesin.

Amin.

Sevgiyle kalın...

salatalık taklidi yapan avokado "sen bittin kardeşim"


salatalık taklidi yapan avokado "sen bittin kardeşim"
Aileden gelen alışkanlıklar bir başka oluyor. Yani onlarla doğup onlarla büyümüş oluyorsunuz. Avokado yemek de bizim bir aile geleneğimizdir?! Hiç unutmam ilkokulda annem beslenme çantamıza koyardı. Bazen de sokakta oynarken ekmeğin arasına... 

Neyse... Dün epeydir avokado yemediğimi fark ettim. Nereden baksan elli sene olmuştur. Zaten manava gitmem lazımdı. Evde ağza atacak ne bir kivi, ne ananas, ne pepino, ne de manga kalmamış. Dolap tam takır. Bir iki tane tamarillo, bir de yarım papaya var hepsi o.
Kar tipiye döndüğünden sıkı sıkı sarmalanıp çıktım. On dakika sonra manavdaydım. Almayacak olsam da ilk salatalıklar göz kırptı; pek tombul pek hoş göründüler gözüme. Avokado sormadan önce bir salatalık! aldım elime veee,

"Yarım kilo" dedim.
"Avokadoyu taneyle satıyoruz" !!!???

Yarım kilo salatalık demediği için bu kadar sevinir mi insan? Sevinir.

 "Şeyyy kem küm ahahaha tabi ya ... " ve diğer bir kaç saçma sapan efektten sonra
manavın 'bozuntuya vermemeye çalışan salak' albümüne kendi fotomu başarıyla ekledim.

İş bu raddeye gelmişken acı patlıcanı kırağı çalmaz mı desem, battı balık yan gider mi desem bilmem; bir cesaret geldi ve sordum,
"Pekiii nasıl soyulur bu?"

"Ablacım" dedi manav (ben ondan büyük falan değilim yanlış anlaşma olmasın; saygıdan yani)
"Şimdi bunun yumuşamasını bekleyeceksin ya da bak burada bir tane yumuşamış var. İşte şööööyle tam şurasından kesiyorsun. İçindeki kocaman çekirdeği çıkartıyor ve kaşıklaya kaşıklaya yiyorsun."

"Hmmm"
Tam,
"Çok tatlı mı?" diye evlere şenlik ikinci sorumu soracaktım kiiii...
Manav,
"Zetinyağı, limon ve pul biber çok yakışır buna" dedi.

" Evet tabii :) "

Eve geldiğimde manavın dediklerini aynen yaptım. Biraz uzman tv yardımı da aldım yani.
Ve harika bir sos çıktı ortaya.
- 1 Avokado
- 1 Çay bardağı ceviz
- 2 Diş sarımsak
- Zeytinyağı
- Limon
- Tuz
- Karabiber

Hepsi karışıp püre kıvamına getiriliyor.
Hangi yemekle nasıl servis edildiği konusunda araştırma yapacak vaktimiz olmadığı için mevcut yemeğimizin yanında sofraya koyduk. Ama ızgara yapılmış her şeyin yanına yakışacağına eminim. O kadar lezzetli oldu ki şaşırdım kaldım. Bu kadarını beklemiyordum açıkçası. Gerçi nerede o çocukluğumun avokadoları ama idare ettik işte :)))))
Siz daha önce yapmışsınızdır belki. Bizim ilk denememizdi. Toplam 7 ya da 8 dakika hazırlama süresi tuttu. Havalı olsun diye yanına portakal dilimi bile koydum. Deniz de sevdi ben de... Afiyet de oldu. Çok şükür de...
 
 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

24 Ocak 2016 Pazar

ALLAH KULUNA KAFİ DEĞİL Mİ?


Ben değil, KENDİSİ soruyor.

36/36 "ALLAH KULUNA KAFİ DEĞİL Mİ?"

Bana kafi.

Çok şükür.

Bin şükür.

Amma uzattım.

:)))

23 Ocak 2016 Cumartesi

"sokaktayım" diyen delikanlı



Kar hepten niyeti bozdu. Lapa lapa... Bir kaç satır yazıp başımı kaldırdığımda çatılar bembeyazdı.

"Deniiiiiz harika baksana" dedim.

"Ay anneee sabah işim var, ya yollar kapanırsa?" dedi.

Her şey gibi kar da baktığımız yerden anlam kazanıyor.

Memleketin hali hiçbirimize ağız tadıyla kar seyrettirmiyor zaten. Daldığımız beyaz hayaller, aklımıza gelen 'sokaktakiler" ile eriyip gidiyor. Şu an tam o durumdayım.

Eve az evvel girdim.

Kuzenim Nergiskuş ve arkadaşı Hüs'le birlikte bir kahve içesimiz gelmişti. Kahve işte. Her yerde sadesi sade, ortası orta olan; bu yüzden 'meşhur', 'tarihi', 'kömürde' vs. gibi bir sıfata ihtiyacı olmayan sıcak içecek. Çünkü kendisinin en takdir ettiğim sıfatı 'sohbete bahane' olması.

O zaman mahallemizden uzaklaşıp vakit kaybetmeye gerek yok dedik ve kendimizi DERVİŞ BABA, DELİLER, ABDALLAR, MECZUPLAR VE AŞIKLAR KAHVEHANESİ'nin önünde bulduk.



 
 
Dipte bir masaya oturduk. Kahvehanenin (bence dergahın) bağlılarından olduğunu düşündüğüm üç genç kız bendirle ritm çalışıyorlardı. Kahvelerimizi söyledik. Serde dervişlik var ya, ilahilerin sözlerinde düzeltmeler yapmadan duramadım.
 
Dervişlik adabında hatanızın düzeltilmesine sadece sevinirsiniz. Bunu bilmenin rahatlığı ile karıştım kızlara... Zaten onlar da teşekkür ettiler. :)
 
 
kaldırmayı unuttuğum pet şişenin katkılarıyla :((
 

 
 
 
 
 
 
Sonra o girdi içeri. Üstü başı düzgün. Sokakta rastlasam çekinmeden adres sorabileceğim tipte bir delikanlı. Gerçi dışarıdaki soğuğa göre ceketi biraz inceydi ama...
 
Tenha mekanlarda kapıdan biri girince içeridekiler gayri ihtiyari dönüp ona bakarlar. Kural bozulmadı. Kızlar bendirlerine vurmaya ara verdiler. Biz kahve yudumlamaya... Anlık sessizliği içeri giren delikanlı bozdu. Mekandaki biz dahil toplam sekiz kişiye hitaben konuşmaya başladı,
 
"Yetkiliyle görüşebilir miyim? Sormak istediğim bir şey var da."
 
"Buyurun."
 
"Sizi inandıracak bir delilim yok ama sokaktayım. Biraz param var. Ucuz bir otel buldum ama param eksik kaldı. Diyecektim ki..."
 
Yetkili hanım, ki davranışı onun sadece bir hanım değil, tam bir hanımefendi olduğunu gösterdi. Çocuğa 'tamam anlatma, anlatarak daha fazla incinme' dercesine elini kaldırıp susturdu. Kafenin mutfak bölümüne geçip çantasını karıştırmaya başladı. Müşterilerden biri de onun yanına gitti. Aralarında bir iki kelime konuşup, sanırım bir denkleştirme yaptılar. Hanımefendi delikanlının yanına gidip parayı uzattı. Çocuk paraya baktı.
 
"Biliyor musunuz, eksiğim tam bu kadardı."
 
Sakın şaşırmayın. Bunda şaşılacak bir şey yok. Allah ayarladı mı böyle ayarlar. Ona zor bir iş yoktur. Yeter ki her an yanımızda olduğunu unutmayalım.
 
Hanımefendinin kızı,
 
"Abi oturun size sıcak bir çay ikram edeyim" dedi.
 
Biraz sonra delikanlı boş çay bardağını uzattı. Teşekkür edip, Balat'ın bilmediğimiz bir sokağına, bilmediğimiz ucuz bir oteline doğru gözden kayboldu.
 
Annesi geldi aklıma, babası... Kardeşleri var mıydı ki? Arkadaş? Dost? Hikayesi? Okul? Sevgili? Bunların hepsini hak edecek kadar gençti.
 
 
Her yer bembeyaz olduğunda, sadece sevgililerin tatlı aşk sözcükleri yükselmiyor uzay boşluğuna... Ezilip büzülerek "sokaktayım" diyenlerin sesleri de yükseliyor.
 
Biz bu gece bir tanesine denk geldik. Ama biliyorum ki her gece pek çok kere tekrarlanıyor bu dram. Hem de tam biz sıcak evlerimizde kanal kavgası yaparken.
 
Sanırım sokağa çıkarken dua edip, Allah'tan yardım istemek lazım. Yardıma ihtiyacı olan birine yardım edebilme fırsatı vermesi için... Yolumuzu onlarla kesiştirmesi için... Ya da ne bileyim... Yardım edebilmek için yardım istememiz gerekiyor.
 
Bence yani...
 
 
 
 
 
 
 
 
 




 


21 Ocak 2016 Perşembe

KOLİDEN BEBEK ÇIKTI

EVEEEET AYNEN ÖYLE,
KOLİDEN BEBEK ÇIKTI

Mustafa Koç'un vefat haberini dinliyordum. İçim bir tuhaf, herkes gibi...  Kapı çaldı. Kargo çalışanı iki gündür beklediğim kutuyu uzattı. Oleeeeey diyerek alacağıma elinden paketi, oleysiz aldım. Oysa ne kadar hevesle bekliyordum. Bir tuhaf oluyor insan ani ve genç ölümlerde...

Radyodaki haberin Mustafa Koç'u yakından tanımayanlara verdiği asıl mesaj "fişiniz her an çekilebilir" bence.

Bunları düşünürken, kaçmış hevesimi eteğinin ucundan yakalamaya çalışarak kutuyu açtım.

Nazlı gülerek bakıyordu.
Gayri ihtiyari ben de güldüm.
Bazen bir bez bebeğin gülüşü bile yetiyor gülmemize...
İnanır mısınız gayri ihtiyari öptüm onu.
Hoş geldin Nazlı dedim. 
Hayat...

Tabii evde iki meraklı kız var. Işık & Zarif


Işık, Nazlı'ya bir ablanın kardeşine davrandığı gibi davrandı. Gözleri mühürlü kızım, koklayarak gördü Nazlı'yı. Muhabbet ettiler. Birlikte poz verdiler.



Zarif mi?

O da bir abla gibiydi. Sidirella'nın üvey ablası gibi :)) "Nereden çıktı şimdi bu?" bakışlarıyla süzdü Nazlı'yı. "İyi madem otursun şuraya da çek bizi de" dedi lütfen! Alışacak.



Asıl sürpriz akşama Deniz'e... Nazlı onun kızı çünkü. :) Şirine, kapının karşısındaki koltuğa oturdu Deniz'i bekliyor artık.



Teşekkürler Esin Aktaşlı​ :)

Dokuz ay taşımadan, sezeryan mı, normal mi stresi yaşamadan, pabuç kadar dili olmayan şirin bir kızı olsun isteyenler. Esin sizin için de waldorf bebekleri doğurur. Ay pardon esinlenir.



                          https://www.facebook.com/esinlendimben/?fref=ts

Bu arada, kediler öz güvenlerini yitirdiklerinde bir şeylerin altına girer, yorgan battaniye vs. uzun uzun uyurlarmış. Zarif 'in Nazlı'yla fotoğraf çektirdikten sonra görüldüğü yer. :)))))


 
 
Allah Mustafa Koç'a rahmeti ile muamele etsin. Yakınlarına dayanma gücü versin. Bize de içimizdeki sevgiyi dışarı çıkartabilme farkındalığı...
 
Sevgiyle kalın... 
 






20 Ocak 2016 Çarşamba

"İŞTE" DEDİM KAPIDAN GİRİNCE, "DOĞRU YER BURASI"



CAFE NAFTALİN 

Kısaca anlatacak olursam... Ay ne bileyim çok güzel işte.

Ama uzunca anlatacak olursaaaam;

Bir varmış bir yokmuş, bir Zeynep hanım varmış. Ben de Zeynep hanımmışım da sarışın, ince, uzun boylu olmayı o kapmış. Geriye kalanlarla da ben idare ediyormuşum. :(

İşte bu Zeynep hanım (ben olmayan) :)) bir cafe açmış. Açılış hikayesinin detaylarını sonra öğrenir eklerim.





Deniz (sevgili kızım) ve ben, Naftalin'le, Hakan (sevgili oğlum) sayesinde tanıştık. Mardin kahvesi içirdi bize orada. Sonra da uğramadan edemez olduk.





Bir keresinde kar yağıyordu. Girişte solda pencerenin kenarındaki masada oturuyorduk. Naz, Deniz, ben. Pikaptan çocukluğumun bir şarkısı yayılıyordu her yana, 

"Haniiiiiiii ooo saçlarınaaa taç yaptığım çiçekleeeer" 

Soba gümbür gümbür... Üzerinde çaydanlık, fıkır fıkır mı desem, fokur fokur mu desem (ve neden hıkır hıkır demediğini bilemesem) işte ortam...








Ha unutmadan, Naftalin'de misafir başına çeyrek kedi düşüyor. O ne yaaa çeyrek kedi ıyyyk :(( Biliyorum pek hoş olmadı. Düzeltiyorum, kedi başına dört misafir düşüyor. Bu daha iyiydi. 

Kediler kendilerini masa üzerinde durması gereken birer vazo falan zannediyorlar. Hani şu meşhur mutluluğun resmi tabloları var ya, işte öyle bir yer. (Bkz. Aykan'ın arkasındaki masada uyuyan arkadaşa) Aykan kim mi? Ohooo cemiyet haberlerini izleyin biraz :)))










Naftalin kahvaltısı çok güzel. Biberli ekmek mesela, sonra peynir (sevdiğimden çıktı), zahter-zeytin yağı harika... Gül reçeli de var :) Tere yağını fazla bile koyuyorlar. Atılmasın diye üzülürken size pet bardak getirip "götürün isterseniz" diyorlar. Götürüp akşamki makarna sosunda kullanıyorsunuz. Kahvaltı bitimine kadar dekor vazifesi gören, sonrasında ye beni diyen üzümler var masada, kütür kütür... Hepsi harika.  O kahvaltıya o fiyat gayet uygun. Yani ortam falan. Kömür sobası, pisiler, pikap, 18 tl. Süper bence. Ama kahvaltıda ilk 9 çay ücretsiz olsa keşke. :)) Yüzsüzsün Zeynep (ben olan yani) 









Bir şey daha var. Benden duymuş olmayın, Zeynep hanım iyi biri. Mahalledeki Suriyeli & Suriyesiz çocuklarla ilgili. Sanırım o da çocukları benim gibi sınıflandırıyor; 

bizim ilgi ve desteğimize ihtiyacı olanlar 
ve 
olmayanlar.






Balat'la Fener iç içe ya, işte Naftalin Cafe tam orada. Kırmızı Mektep'in alt tarafında. Bence gelin. Denemekte fayda var. İç ısıtıcı her şeyin kıymetini bilmemiz lazım.

Sevgiyle kalın... Amin (kalp şekli) :))) 
  


https://www.facebook.com/1490353837902717/videos/1681193232152109/?video_source=pages_finch_thumbnail_video&theater

https://www.facebook.com/Cafe-Naftalin-K-1490353837902717/?fref=ts







TANIMASAM DA GÖZLERİNİN İÇİNE İÇİNE BAKTIM SELAMUN ALEYKÜM DEDİM

TANIMASAM DA GÖZLERİNİN İÇİNE İÇİNE BAKTIM  
SELAMUN ALEYKÜM DEDİM

Bu sabah erkenden sur dibi sur dibi Edirnekapı güzergahından Fatih istikametine doğru düştüm yola. Dün Hakan'a yollamak yerine, Balat'ta atm'ye gömdüğüm parayı kurtarmam lazımdı. Bankanın güvenlik görevlisi yardımcı oldu ama yine de sistem parayı bir gün daha kullanmak adına işi çözmedi. 

"Öğleden sonra gelin, tekrar deneyelim."

Bir haftadır yatıyorum. Siyatik. (parantezin içi yazının sonunda) Evden yeni çıktığım için yavaş yürüyorum. Ev banka arası 45 dk. sürüyor. 45 dk. da dönüş. Belini yeni doğrultmuş biri için az değil. 

Yürürken siz de etrafı inceliyorsunuz değil mi? 

Çok zevkli. Hep en bana benzemeyenlerle göz göze gelmeye çalışırım. Çünkü biliyorum biz sadece 'birbirimizi tanımıyoruz'. Kurtulmamız gereken ön yargılarımız var. Bu sebeple en diğer uçtakilerle selamlaşmaya çalışırım. Bugüne kadar havada kalmış bir selamım olmadı. Şaşıran çok oldu ama selamımı almayan olmadı. :)) 

Simsiyah bir çarşafın içinde bana doğru gelen kadına da aynını yaptım. Zaten gözlerinden başka bakabileceğim hiç bir yeri yoktu. Yaklaşırken kendisine dikkatle baktığımı anladı. İster istemez o da bakışlarını benim üzerimde yoğunlaştırdı. Belki adres soracağımı düşünmüştür kim bilir? Tam yanımdan geçerken "selamun aleyküm" dedim, gülerek. :) Şaşırdığını gizleyemedi. Bir an durakladı, hemen sağ elini kalbinin üzerine koydu "ve aleyküm selaaaaam"... O da gülüyordu. :) 

Hepsi bu kadar işte. 

Bu selamlaşma nasıl ki bende iz bıraktı, onda da sıcak bir iz bırakmış olamaz mı? Biz siyasetçi ya da dini lider (ki dini lider sınıfının varlığı inancıma aykırıdır) değiliz. Sadece halkız. Sade vatandaş. Farklı ama vatandaş. Komşu yani, iş arkadaşı, akraba... 

Kendimizden farklı görünenlerden selamı esirgememeliyiz. Özellikle de onun duymak istediği selamı... İnatlaşmaya gerek var mı? Günaydın isteyene günaydın. Hayırlı sabahlardan hoşlanana hayırlı sabahlar... Denedim. İncilerimin tamamı yerinde duruyor. :) 

Kaynaşmaya ihtiyacımız var. Kaynaştıranlardan olmalı o zaman insan, ayrıştıranlardan değil.

Sevgiyle kalmaya ihtiyacımız var. Amin :) 

...

"... Bir haftadır yatıyorum. Siyatik. (parantezin içi yazının sonunda)..."

Vakti zamanında hayatımı yönlendirdiğim öğretiye göre büyük bir hata var "yatıyorum, siyatik" ifadesinde

Neden?

Çünkü;

Evliyadan biri hastalanmış. Karın ağrısı. Düşünmüş taşınmış. Hah demiş. Süt içmiştim o yaptı. Hemen o gece ne olmuş olabilir? Ak sakallı bir dede gece o kişinin rüyasına girip süte bahane bulduğu için azarlamış olabilir. Evet bildiniz. Aynen öyle devam ediyor hikaye... Yani o karın ağrıyacaktı, sen ağrıyı Allah'tan değil sütten bildin diyor ak sakallı dede. 

Pekiiiii Allah ne diyor bu durumlar için?

"Size dokunan bir kötülük, kendi işlediklerinizin bir sonucudur. O, bir çoğunu da affeder." (Kuran/42:30)

Bana süt dokunuyorsa ve ben içiyorsam, uykusuz direksiyona geçiyor, çalışmadan sınava giriyorsam... Sonuçların sorumlusu Allah mıdır? 





TAK TAKIŞTIR :))


TAK TAKIŞTIR :))

Sizin de vardır "canım arkadaşım" larınız :)) Ben bu konuda inanılmaz şanslı biriyim. Üstelik benimkiler marifetliler de... Günfer mesela... 

Otantik takılar sever misiniz? 

Ege'de rubiye denen eski küçük altınlar vardır. İşte Günfer onları topluyor şipşirin takılar yapıyor. 24 saat kullanılabilecek bileklikler, küpeler, yüzükler... İsterseniz de bir "canım arkadaşınıza" hediye etmelik takılar... Günfer'e mesaj atıyorsunuz ve iletişim başlıyor. Sonra da sipariş ettiğiniz şirinlik kargoyla elinize ulaşıyoooor. Ödeme mi? Aranızda konuşun. Oraya karışmayayım :)))






İletişim için Günfer'in sayfası https://www.facebook.com/gunfer.saracogluvardar?fref=photo

Takarken beni anarsınız :)))

19 Ocak 2016 Salı

KARTOPU MASUMİYETİNİ KAYBETMEZ

KARTOPU MASUMİYETİNİ KAYBETMEZ

Artık güllü lokumum var :)

Mert'cim teşekkür ederim.

hem muz yiyorum hem yazıyorum. hem soğuk hem sıcak. sıcak olan içerisi. yoksa dışarısı buz. şömineli evleri, gümbür gümbür yanan sobalarını  başında mutlu mesut oturanları, klimalarıyla, kaloriferleriyle ısınanları düşünmek istiyorum. o zaman daha kolay olacak sanıyorum uykuya dalmak... ama öbürleri ağır basıyor. gündüz gördüğüm çıplak ayaklı kız gelip oturuyor başucuma :(( yatak buzdan cam kırıklarıyla dolup batıyor her yanına insanın. bir şeyler yapmak lazım. kendince... kendin kadar... ama bir şeyler yapmak lazım. yorulmak... yorgunluğun yardımıyla uyuya kalabilmek lazım.