İçeri girdim. İki cebimi ancak
dolduracak kadar ucuz kedi maması aldım. Yavuz amcanın oğlu Altan abi yine de mamayı
üzerinde köpek resmi olan hışırtılı güzel dükkan torbasına koydu. Paramın
üstünü uzattı. Gülümsüyordu. Öyle bir yüzü vardır. Hep güler. İlkokula giderken
onun üzücü bir haber aldığı zamana denk gelmek isterdim. Ya da bir tarafının
ağrıdığına... Yüzünü merak ederdim çünkü. Yine gülüyor mu yoksa normal insanlar
gibi suratını asıp karartıyor mu diye…
“Kapıdaki yazıyı gördün mü?”
dedi. “Hı?” dedim ama “Efendim?” diye düzelttim. Annem çok kızar hı dememe. “Kapıdaki
diyorum, kapıdaki kağıtta yazanları okudun mu?” “Hemen okuyorum abi” dedim.
SEZONUN EN İYİ MÜŞTERİSİNE
SÜRPRİZ HEDİYE VERİYORUZ
Devamını okumadım. Bal gibi
biliyordum hediyeyi kimin alacağını. Mahallenin bitimindeki siteye yazlığa
gelen bir çocuk var. Mert Can. İki tane büyük köpeği var. Biri Alman Kurdu.
Diğerinin cinsini bilmiyorum. Biliyorum da doğru söyleyemiyorum. Her şey
yemiyorlar diye anlatıyordu geçen yaz. Çok pahalı mamalar alıyordu. Bir tane de
kedileri var. Suratına tekme yemiş de ondan burnu dümdüz olmuş zannettiydim
ilkten. Çok acıdıydım. Meğerse cins bir kediymiş.
Camdaki yazının altında
önümüzdeki haftanın tarihi vardı. Öylesine okudum. Nereden bilirdim bir hafta
sonra dükkanın önünden geçerken Altan abinin beni çevirip “Yarın öğleden sonra sürpriz
hediyeni almak için burada ol” diyeceğini…
Zaten dediğinde de inanmadım önce.
“Dalga geçme be abi” diyebildim zar zor. Sanki ayva boğazımda durmuş da
konuşamıyormuşum gibi ağzım açık kala kaldım. Sağa sola baktım çaktırmadan, birileri
görüyor mu diye… Utandım. Okul harçlıklarımdan ayırdıklarımla ayda toplasan bir
kilo kedi mamasını zor alıyordum... Bizim evin arkasında senede iki sefer
yavrulayan Misket var. Annem süt, peynir, yoğurt veriyor aslında arada sırada ama
yine de yavrulara mama almak hoşuma gidiyor. Çabuk büyüsün, güçlü kuvvetli
olsunlar istiyorum. Ben mama alırken evde kedim var zannediyor dükkandaki öbür
müşteriler. Halbuki annem izin vermiyor. Evde hayvan olmaz diyor. Ona para yetiremeyiz
derken sesini biraz kısıyor ama duyuyorum.
Baktım, Yavuz abi şaka
yapmıyordu. “Nasıl abi?” dedim. “Benden az alış veriş yapan var mı ki?” Yine
güldü. “Doğru söylüyorsun” dedi. Sonra en sinirlendiğim hareketi yaptı. Sinirlendiğim
dediysem, başkası yaptığında yani… Eliyle saçlarımı hızlı hızlı karıştırdı.
Okşamak bu olmamalı ya neyse. Eğildi. Ellerini dizlerine koydu. Başını yüzüme
yaklaştırdı. Gözümün içine bakarak tane tane konuştu. “En fazla alışveriş yapan
müşterimizi haftaya ilan edip hediyesini vereceğiz. O başka! Bizim en ‘iyi’ müşterimiz
sensin Mehmetciğim.” “Hı?” dedim yine yanlışlıkla. Şaşırıp kaldım. Daha ben ne
olup bittiğini anlamadan on beş kiloluk kocaman bir mama paketini işaret etti
Yavuz abi. Benim aldığım ucuz olandan değildi hem de. “Akşam eve giderken, size
uğrayıp bırakacağım hediyeni ‘iyi’ çocuk” dedi. ‘Oha on sene yeter bu mama’
dedim içimden. Sesli çıkmış. Herkes güldü. Utandım ama ben de güldüm. Sonra
kasıla kasıla yürüdüm eve doğru.