3 Aralık 2020 Perşembe

İyi Müşteri






Bizim sokağın köşe başında bir dükkan var. Petshop. Pet İngilizce evcil hayvan demek. Shop da bildiğimiz shop işte. Kedi köpek maması kuş, kuşyemi, balık falan satılıyor. Kedi köpek satmıyorlar ama. Bir gün sordum, “Yavuz amca” dedim, “Kedi köpek candır satılmaz diyorsun, kuşunki, balığınki can değil mi?” Bir gözünü kıstı. Sağ eliyle başının tepesini, sol eliyle göbeğini kaşıdı. Kaşındığından değil biliyorum. Düşünmek için zaman kazanmaya çalıştı. “Balıklar anlamaz zaten. Kuşlar desen…” Cümlesini tamamlayamayınca geri geri dükkana yanaşmakta olan kırmızı yem kamyonunun şoförüne “Topla da gel topla!” diye seslendi.

İçeri girdim. İki cebimi ancak dolduracak kadar ucuz kedi maması aldım. Yavuz amcanın oğlu Altan abi yine de mamayı üzerinde köpek resmi olan hışırtılı güzel dükkan torbasına koydu. Paramın üstünü uzattı. Gülümsüyordu. Öyle bir yüzü vardır. Hep güler. İlkokula giderken onun üzücü bir haber aldığı zamana denk gelmek isterdim. Ya da bir tarafının ağrıdığına... Yüzünü merak ederdim çünkü. Yine gülüyor mu yoksa normal insanlar gibi suratını asıp karartıyor mu diye…

“Kapıdaki yazıyı gördün mü?” dedi. “Hı?” dedim ama “Efendim?” diye düzelttim. Annem çok kızar hı dememe. “Kapıdaki diyorum, kapıdaki kağıtta yazanları okudun mu?” “Hemen okuyorum abi” dedim.

SEZONUN EN İYİ MÜŞTERİSİNE SÜRPRİZ HEDİYE VERİYORUZ

Devamını okumadım. Bal gibi biliyordum hediyeyi kimin alacağını. Mahallenin bitimindeki siteye yazlığa gelen bir çocuk var. Mert Can. İki tane büyük köpeği var. Biri Alman Kurdu. Diğerinin cinsini bilmiyorum. Biliyorum da doğru söyleyemiyorum. Her şey yemiyorlar diye anlatıyordu geçen yaz. Çok pahalı mamalar alıyordu. Bir tane de kedileri var. Suratına tekme yemiş de ondan burnu dümdüz olmuş zannettiydim ilkten. Çok acıdıydım. Meğerse cins bir kediymiş.

Camdaki yazının altında önümüzdeki haftanın tarihi vardı. Öylesine okudum. Nereden bilirdim bir hafta sonra dükkanın önünden geçerken Altan abinin beni çevirip “Yarın öğleden sonra sürpriz hediyeni almak için burada ol” diyeceğini…

Zaten dediğinde de inanmadım önce. “Dalga geçme be abi” diyebildim zar zor. Sanki ayva boğazımda durmuş da konuşamıyormuşum gibi ağzım açık kala kaldım. Sağa sola baktım çaktırmadan, birileri görüyor mu diye… Utandım. Okul harçlıklarımdan ayırdıklarımla ayda toplasan bir kilo kedi mamasını zor alıyordum... Bizim evin arkasında senede iki sefer yavrulayan Misket var. Annem süt, peynir, yoğurt veriyor aslında arada sırada ama yine de yavrulara mama almak hoşuma gidiyor. Çabuk büyüsün, güçlü kuvvetli olsunlar istiyorum. Ben mama alırken evde kedim var zannediyor dükkandaki öbür müşteriler. Halbuki annem izin vermiyor. Evde hayvan olmaz diyor. Ona para yetiremeyiz derken sesini biraz kısıyor ama duyuyorum.

Baktım, Yavuz abi şaka yapmıyordu. “Nasıl abi?” dedim. “Benden az alış veriş yapan var mı ki?” Yine güldü. “Doğru söylüyorsun” dedi. Sonra en sinirlendiğim hareketi yaptı. Sinirlendiğim dediysem, başkası yaptığında yani… Eliyle saçlarımı hızlı hızlı karıştırdı. Okşamak bu olmamalı ya neyse. Eğildi. Ellerini dizlerine koydu. Başını yüzüme yaklaştırdı. Gözümün içine bakarak tane tane konuştu. “En fazla alışveriş yapan müşterimizi haftaya ilan edip hediyesini vereceğiz. O başka! Bizim en ‘iyi’ müşterimiz sensin Mehmetciğim.” “Hı?” dedim yine yanlışlıkla. Şaşırıp kaldım. Daha ben ne olup bittiğini anlamadan on beş kiloluk kocaman bir mama paketini işaret etti Yavuz abi. Benim aldığım ucuz olandan değildi hem de. “Akşam eve giderken, size uğrayıp bırakacağım hediyeni ‘iyi’ çocuk” dedi. ‘Oha on sene yeter bu mama’ dedim içimden. Sesli çıkmış. Herkes güldü. Utandım ama ben de güldüm. Sonra kasıla kasıla yürüdüm eve doğru.