30 Eylül 2017 Cumartesi

bugün yalan söylemek güzeldi







Benim güzel bloğum, 
minnoş şekerim,

Seni kimler beğenmiş de 
derlemiş toplamış iki kapağın arasına.

"bugün yalan söylemek güzeldi"

ONTO YAYINCILIK

😊




gerçekten "o gün" yalan söylemek çok güzeldi.
imkanı olanları sevgiyle bekliyorum.


teşekkürler





27 Eylül 2017 Çarşamba

tapınakta yoga, evde namaz sizi gidi siziler





tapınakta akşam yogası, evde yatsı namazı

yine çok güzel bir gün hediye edildi bana. diğerlerine de elbette. belki aslında sadece farkında olanlara. neyse uzatmıycam hiç felsefe modunda değilim.

hani geçenlerde kendini efesli zanneden bi çocuktan bahsetmiştim ya... çocuk dediysem sakallı makallı adam. benim ufaklıktan üç yaş büyük. neyse işte bu efesli tolga illa yaşadığı yerleri tanıtacak. takmış bi kere. yine yeni bir etkinlik düzenlemiş. arkadaşım sibel'le biz iki kafadar ada'dan koşup yetiştik selçuk istasyon meydanına. bi baktık ahali toplanmış. 

merhaba
hoş beş



başladı efesli tolga anlatmaya... amanın annesi bu çocucuğun ağzına kat kat patiskalar tıkamış da konuşmalara hasret mi bırakmış? makinalı mübarek. not alayım desem, ayakta beceremiycem. anlattı da anlattı. hiç birimizin bi şey bilmediğini biliyor tabi. ne kadarı doğru ne kadarı az doğru bilmem. evliya çelebi üstadından el aldı mı mesela?

işin tarih kısmını geçiyorum. aklımda kalan bilgiler yanlış olabilir. ama özetle selçuk, tren yolunu iyi ki kapmış diyebiliriz. bi de yaşasın ahmet hamdi bey. bi de "ben şam'dakini gördüm." (kriptologlar buyursun) :)))

gezi tatlı tatlı devam etti. cep telefonu fotoğrafçılığı alanında birbirimizle yarıştık. efesli tolga'yı kah dinledik, kah sinir ettik ama dağılmadık. herkeste bir yoga merakı vardı. program artemis tapınağında yoga yapıldıktan sonra bitecekti.

tapınağa geldik. etkileyiciydi. etkilendik. yanımızdaki mamalardan tapınak kedilerine sunduk. kabul buyurup yalamadan yuttular. tapınak tarihçesi anlatıldı. sütunların yerlerini değiştirmezsek, alıp eve götürmezsek orada yoga yapabilirmiş miydik? soruldu. soruşturuldu. eğitmenimiz "ancak şurada yapmamıza izin verildi" dedi ve biz tam oraya otağımızı kurduk. (ne yazacaktım yani) :)))



bu kısma "yoga yapanlar bilir" cümlesiyle başlamak istedim. ama sadece o kadar. havalı oluyor böyle başlayınca. hani bi bilenler var bi de siz bilmeyenler. ve fakat ama ancak ben bilenlerdenim der gibi(mi) onu da tam olarak bilmiyorum aslında. neyse yoga yapanlar bilir, müslüman olup yoga yapmışlar arasında bugüne kadar kayıtlara geçmiş bir çarpılan yok. bilemem belki önden çarpılıyoruz ve çarpıldığımız için yoga yapıyoruz. bakış açısı.

aramızdaki tedbirli katılımcılar mat'lerini yayıp popolarını sağlama aldılar. biz çimenlere ve malum bölgemizde taşıdığımız, aslında o akşama kadar bundan pek hoşlanmadığımız ekstra yağ dokumuza şükrederek yere oturduk. çok tatlı bir eğitmenimiz vardı. yumuşak sesli. kısa saçlı, sabırlı, opera dinlemek için avusturya'ya, tuzsuz peynir almak için zürih pazarına gidecek kadar tutkulu bir insan... yapmamız gerekenleri bize tane tane anlattı. hep birlikte yaptık. şimdi en çok etkilendiğim kısmı anlatmak istiyorum. işin aslı o anda hangi pozisyonda olduğumuzu hatırlamıyorum. kolum bacağım bi yerlerdeydi ama bilemiycem. hatırladığım, eğitmenimizin bize "ortama değil, doğaya ait olan seslere odaklanıp sadece o sesleri duyun" demesiydi. muhteşemdi. cik cik cik cik cik cik o kadar cik cik cik cik benim de cikleyesim geldi. kimseye duyurmadan iki kere cik cik dedim. gülmem tuttu. gözler kapalı bu arada. ama manzarayı merak ediyorum. dayanamadım açıp şöyle bi etrafı kolaçan edeyim dedim. ettim. sonra kimse görmeden tekrar gözlerimi kapattım. 

bitirirken "üç nefes" alıp vermemiz istendi. birincisini o kadar büyük alacaktık ki, dünyadaki bütün savaşları bitirmeye yetecekti. ikincisi konusunda emin değilim ama sanırım üçüncüsü hayatımızda affetmemiz gereken herkesi affetmemize yetecek bir nefesti. galiba ikincisi de... hatırlayamadım.




sonra her güzel şey gibi yoga da bitti. 

bi şey bitince yeni bi şey başlar ya işte "croq" zamanı başladı. selçuğa gelirseniz gidin valla. bir gün bir fast food reklamı yapacağıma kendim bile inanmazdım. ben doğalcılardan olduğumdan bin yılın bi başı yemekle bi şey olmaz diyerek "kar beyaz croq" ve ayran söyleyip gereğini iki dakkada yerine getirdim. arkadaşlarım da başarılıydılar. hepimize afiyet oldu. kalkıp ada'ya döndük.

zorunlu açıklama: şimdi yazacağım kısımda dolaylı da olsa kendi inancımdan bahsedicem. bu çok hoşuma gitmiyor. özel alan. ama. aması var işte.

bundan sekiz sene evvel ortanca kız kardeşim, laf arasında yeğenimin gittiği ana okulunda yoga dersi olduğunu söyleyince küplere binmiştim. vay efendim budizm dininin ibadetini ana okuluna sokmak da neymiş? falan fıstık... hatta kız kardeşim benim verdiğim gazla okula gidip yöneticilerle konuşmuştu. :)) sonra ben büyüdüm. aklımı teslim ettiğim yerden geri aldım. almadım. kurtardım. kuran'ı tekrar okudum. kimsenin "bence"si "böyle zevk ettim"i olmadan. yorumsuz. çıplak beyinle... etrafımdaki kuran'ı okumaya gayret ettim. daldaki, elmanın çekirdeğindeki, yıldızdaki, balığın pulundaki, yosun kokusundaki ayetleri anlamaya çalıştım. seneler evvel kaybettiğim adaleti pişman olmuş eski mahkumlara iş vermek isteyen bir esnaf ilanında buldum. sevgiyle ya da nefretle bakan göz bebeklerine odaklandım uzunca bir süre. sevgiyi seçtim. çocuklarımı kucağıma aldığım ilk anları hatırladım. bolivyalı bir köylü kadınla aynı duyguları tatmakta olduğumu düşündüm. "mutlak doğru"nun göreceli, bölgesel, kişisel, zamansal olamayacağından emin oldum. 

tek tanrılı bir insanım. o'na ne isim vermek istediğim beni ilgilendirir. o'nunla nasıl irtibat kurduğum beni ilgilendirir. burada yazmaya pek bayılmadığım konu şuydu; akşam yoga'sından sonra evde yaratı'cımla sohbetteyken (eskiden buna namaz kılarken derdim) bi baktım çarpılmamışım. ve o anda aklıma gelen yıllar evvel yeğenimin ana okuluna yoga konusunda verdiğim tepkiydi. belki yarın bundan daha  farklı düşünürüm bilmiyorum. ama şunu anladım ki hayatımda yeni bilgilere yeni duygulara daha fazla alan açmalıydım. işime yarayanları kullanır diğerlerini sevgiyle yerinde bırakırdım olur biterdi. yeter ki süzgecim akıl olsun.

ha bi de büyük konuştuğumu hatırladım. ana okulu yoga dersi için "hayatta böyle şey olmaz" demiştim. nooldu? gittim tapınakta yoga yaptım. :)))) ama bundan sonra uyandım artık büyük konuşmanın kitabını yazarım. işte büyük konuşuyorum; "ben hayatta zengin olamam. olsam bile kimseye hayatta zırnık koklatmam." hadi bakalım aşk'ile amin.

sevgiyle...  

   

  



















  

18 Eylül 2017 Pazartesi

Bob Marley kafası :)))





Okullar açıldı ya sabahtan beri mini mini birlerin, çalışkan ikilerle, tembel üçlerin büssürü fotoğrafını gördüm. Şeyde, feysde bi de instagramda. Tembel üçler bizim zamanımızdan sonra "mavi gözlü üçler" olmuş haberim yoktu. Tekerlemedeki üçüncü sınıfları tembellikten kurtaran kişinin göz rengini tahmin etmeye çalışmak çok eğlenceli. 

😍 😊 😋

Çocukların hepsi çok güzel. Minik masumcuklar. Sağlıklı, mutlu, özgür, eşit haklarla yaşayacakları uzun ömürleri olsun diye dua ettim fotoğraflara bakarken. Olmayacak duaya amin denmez deseler de, ya tutarsa hesabı aminimi bastım duamın sonuna. 

💖

En minikleri ana sınıfına başladı. Neden okula gitmek zorunda olduklarını bilmiyorlar. Okula gitmek ister misiniz diye soran oldu mu çocuklara? Özellikle modern anne babalar, ev değiştirirken, araba alırken, tatile nereye gidileceğine karar verirken beş altı yaşındaki çocuklarına ciddi ciddi fikirlerini soruyorlarken yani... Bunların sorulduğuna tanıklığım var. Kafadan atmıyorum. Sormak lazım bence. Sonuçta onların taptaze beyinleri gereksiz bilgiler bombardımanına tutulacak. Ama haberleri yok. Haksızlık bu. Sistem. Sistem. Sistem. 

Çantalarının, kalemlerinin renkleri ilgilerini çekiyor bugün. Zil çalınca sınıflarına girecekler. Bilim adamlarının şimdilik aksi ıspatlanmamış bulgularını doğru olarak ezberleyecekler. Bunların bazıları bizim minikler mezun olmadan çöpe atılacak bilgiler bile olabilir. Sonra birilerinin kendilerince yazdığı tarihi -sanki gerçek oymuş gibi- öğrenecekler. Çocukluğumdan beri olan bu.

Falan filan...

Neyse sadede geleyim.

Güllü Lokumistan diye bir ülke daha var. Kraliçesi benim. Her şeye ben karar veriyorum. Aslında azıcık diktatörlük gibi ama sanırım ben, sadece benden başkası diktatör olduğu sürece bu rejime karşıyım. :))) 

Burada okullar açılmadı. Çünkü kapanmadı. Bizde yaz tatili yok. Sömestre yok. Hafta sonu hiç yok. Bizim memlekette bütün anneler öğretmendir. İlk üç sene herkes kendi yavruladıklarına öğretmenlik yapar. Sınavsız eğitim verilir. Çocukların etraflarını fark etmesi, tanıması ve hissetmesidir esas olan. Yorulduklarında ders biter.

ders bitimi
  

Üç yaşından sonra "toplu okul" başlar. Okul binası, sıra, tahta falan fıstık yoktur. Her toplanma yeri o günkü okullarıdır. 

zeytin okulu


Çocuklar ilk gün kendi mahallelerinin parkında toplanırlar. İlk gün'ü bazıları için kullandım. Yeni üç yaşına basanlar için. Diğerleri hiç kapanmayan okullarına devam etmektedir zaten. Annelerden bir kaç tanesi, -artık çocuk sayısı kaç anneyi gerektiriyorsa- öğretmen olurlar. Neler öğretirler? Bi kere çocukların yaşadıkları yeri tanımalarını sağlarlar. Yakın çevrelerinde yaşayan bitki ve hayvanları tanımalarını; onları sevmeleri, korumaları gerektiğini iletişim kurarak öğrenmelerini sağlarlar. Bir de bazı bitki, hayvan ve insansılara karşı alınması gereken doğru tedbirleri... Çocuklar kısa sürede, "pist" değil, "gel pisi pisi", "hoşt" değil "gel kuçu kuçu" demeyi öğrenirler. Çiçek toplamaz, seyredip resmini yaparlar. 

sevgi okulu


Yaşadıkları coğrafyayı tanır, o neyi bilmelerini gerekli kılıyorsa mutlaka öğrenirler. Yüzme, ağaca çıkma, güneşten korunma, su bulma, balık tutma, gübre üretme, tohum ekme, ev yapma, kürek çekme, hava tahmini, yemek yapma vs. İlk yardım bilgileri bunları öğrendikten sonra verilir. Bilimi tanır, bilimi bilir, bilimi konuşurlar.

bilim okulu
 

Sonra enstrüman çalmaya gelir sıra.

müzik okulu


Eğitim almak için öğretmen anneleri o gün çocukları nereye götürdüyse sınıfları orasıdır. Park, plaj, orman, çarşı, falan fıstık. Tenefüs yoktur. Müfredatı mevsimler; günlük okul süresini hava durumu belirler. Okulda bazı gün iki, bazı gün beş saat kalırlar. Sınırsız sayıda devamsızlık hakları vardır. Hiç biri kullanmak istemez. Hayatı öğrenmek zevklidir. Gülmeyi öğrenmek zevklidir. Çocuklar çok sever okulu burada. 

Mezuniyet günü geldiğinde, çocukların bazıları müzisyen, bazıları doktor, bazıları şair, bazıları ressam, bazıları öğretmen olmuş olduklarını fark ederler. Diploma almaz, duvara asmaz, aç kalmazlar. 


Bitti.


Yazıyı okuyup bu neyin kafası diyen olabilir. 
Mazeretim var Bob Marley dinliyordum. :) 

Sevgiyle... 😘


Konu mankenleri: Yalın, Ali, Azra, Zeytin ağacı, Pablo, Efe, Selim, Hakan, gitar