12 Nisan 2020
Pazar günü Zeynep aile fertlerinden birer sözcük istedi. Beş dakika geçmeden hop diye geliverdi istedikleri; “Dijital, Oyun, Parfüm, Kahve, Lokum, Kuş,
Bulmaca” Hal böyle olunca, bir saat tamircisi, bir çocuk, bir erkek berberi ve bir de çaycı hikaye
yazılıp bitene kadar sokağa çıkma yasağından muaf tutuldular…
Yaşlı adam neler
olup bittiğini anlamaya çalışırken pijamalarını çıkartıp alelacele giyindi.
Nöbetçi saatçi diye bir şeyi ilk defa duyuyordu ama bekçinin getirdiği yazıda,
acilen gidip dükkanını açması gerektiği, aksi takdirde bir hikayenin
yazılmasına mani olma suçundan hakkında işlem yapılacağı yazıyordu. Hatta duyduklarına inanamayınca buyurun kendiniz okuyun o zaman demişti bekçi. İşi başını aşmışken bayılmıyordu o da böyle angaryalara... Değişik bir zamandan geçiliyordu.
Bir saat sonra
dükkan.
Yarısını
çözdüğü BULMACAyı bırakıp, burnunun ucundaki gözlüklerinin üzerinden
gülümseyerek baktı kapıdan giren yanakları çilli çocuğa. Ufaklığın boyu tezgahtan neredeyse bir
karış daha kısaydı. Meraklı gözlerle duvarda asılı saatlere bakarken bir yandan
da burnunu kaşıyordu. Kısa kısa nefes alıp verdi. Duyduğu yoğun koku dikkatini
çekmişti.
“Erkekler
PARFÜM sürer mi?”
Yaşlı saat
tamircisi kahkahasını tutamadı. On dakika evvel bitişik komşusu Berber
Arif’te saç sakal tıraşı olmuştu.
“Kolonya
sürdüm.”
Çocuk sorusunu
sormuştu ama cevabı dinlemedi bile. Onun asıl derdi cebindeki saatini tamir
ettirmekti. Sabah abisinin çekmecesinde bulduğunda sevinçten deliye dönmüştü. Onun
da Sarı-Lacivert bir saati olacaktı sonunda.
“Bunu tamir
edebilir misiniz?”
Yaşlı adam eline
aldığı saate dikkatle baktıktan sonra kısık sesle konuştu.
“Otur bakalım
arkandaki pufa.”
Sadece pili
bitmişti. Bozulmuş olsaydı yapamazdı. Laf buradan çıkmasın ama DİJİTAL saatlerden anlamıyordu. Varsa
akrep yoksa yelkovandı onun işi… Tik takları olmalıydı zamanın. Bipleri
sevememişti bir türlü. Çekmecesindeki pillerin arasından uygun olanını ararken çaycının
çırağı girdi içeri.
“Saffet Amca
buyur KAHVEn”
Adam sapı
çatlak KUŞ desenli fincanı önüne çektikten sonra eliyle tezgahın kenarında
duran çanağı işaret etti.
“Eyvallah
Mehmet, marka al oğlum.”
Tamirci birkaç
dakika sonra pilini değiştirdiği saati çocuğa uzattı.
Ufaklığın çok acelesi
vardı. OYUN oynamaya gidecekti. Arkadaşları bekliyordu. Hemen cebinden parasını
çıkartıp uzattı. Eli yapış yapış olmuştu. Parmaklarına bulaşan pudra şekerini
yalarken dünden cebinde unuttuğu LOKUMu da ağzına attı. Pilin ücreti ne kadardı, daha vermesi
gerekiyor muydu, ya da para üstü alacak mıydı beklemeden koşa koşa çıkıp gitti.
Yaşlı saatçi avucunun
ortasındaki yapış yapış yirmi beş kuruşu görünce az evvelkinden hayli
kuvvetli bir kahkaha patlattı. Vay bacaksız dedi. Sonra parayı kasanın yan
tarafında ayrı bir yere koydu. Allah bereket verirdi.
(Evde kalırken
aile fertlerinin yardımıyla yazılan kollektif kısa hikaye bittiğinden, Çocuk, Çaycı, Berber Arif ve yaşlı sat tamircisi Saffet Bey hızlı adımlarla evlerine döndüler.)
Sevgiyle...