22 Mart 2020 Pazar

Yok Öyle Yağma











İstediğimi yaparım.
YAPAMAZSIN canım.

Elbette ruh durumuna göre herkes -istediğini yapabileceğini zanneden hadsizlere- başka başka cevaplar verebilir. Ör. "Yap da görelim", "Bok yaparsın", "Sıkar" vs. 
Hak ediyorlar.

💪


Elimi kolumu sallaya sallaya sokaklarda dolaştığım günlerde bir film izlemiştim.

"Mr. Nobody"

Görmemiş olanlara ısrarla tavsiye ediyorum.

Şimdi filmden çok önemsediğim kısacık bir parçayı (ipucu verip tadını kaçırmadan) anlatacağım.

Mr. Nobody (Nemo) ............ sebeplerle bir türlü kavuşamadığı sevgilisiyle ......... sonra bir metro istasyonunda karşılaşır. Ayaküstü yaptıkları olağan üstü dokunaklı konuşmanın ardından Anna çantasından çıkarttığı bir kağıt parçasına alelacele kendi telefon numarasını yazıp Nemo’ya uzatır. Kaybettikleri yılları telafi etmek istiyorlar haklı olarak…....... Sonra Anna koşarak kalabalığa karışır ve anında gözden kaybolur. Nemo yüzünde aptal aşıklara mahsus yayvan bir gülümsemeyle elinde tuttuğu kağıda baka kalmışken ne mi olur?

Güney Amerika'da yaşayan
İşini kaybetmiş yalnız bir adamın
birkaç ay evvel
canı kahve içmek istediği için
Anna ve Mr. Nobody ……. 
(bu kadar yeter)

Adam Güney Amerika’da değil de başka bir memlekette yaşasa,
İşini kaybetmemiş olsa,
Canı kahve değil de soğuk bir şey içmek istese,
Belki Anna ve Mr. Nobody ……
(mutlaka izleyin bence)

Filmin senaristi, cereyan eden zincirleme reaksiyonu son derece gerçekçi bir üslupla anlatmış. Romantik olanlarımızın bu durumu Kelebek Etkisi olarak tanımladıklarını biliyoruz.

Tabii ki lafı koronaya bağlayacağım.

Aralık sonlarında dünyanın öbür ucundaki balık pazarında olup bitenler bizimle ne kadar yakından alakalıymış anladık değil mi? Aynı saatlerde benim İstanbul’da, bir başkasının İzmir’de, diğerlerinin İtalya’da, İran’da, Amerika’da, bizi bekleyen #evdekal günlerinden habersiz yaptığımız planlar, programlar vardı. Söz gelimi geçen haftaya kadar hayatımın "normal" bir akışı vardı. Peki şimdiki akamayışına ne demeli? Neden uygulayamıyoruz o planları? Dünya artık hiç kimsenin her istediğini sorumsuzca yapabileceği kadar büyük bir gezegen değil de ondan.
  

Şu an pencerenin önünde yazıyorum bunları. Sekiz gündür evdeyiz. Sonrası belirsiz. Cehalet virüsünün çoktan ele geçirdiği azımsanamayacak bir grubun sokakta nasıl umursamazca dolaştığını zaman zaman öfke zaman zaman acımayla izliyorum.

Bu da bizim gerçeğimiz.
Kabul edip çözüm çabalarına kendimizce katkı sunmak zorundayız.
Moral bozmadan, sahip olduklarımızı göz ardı etmeden, şükürle yola devam.

Benim kendimi en şanslı kabul ettiğim konulardan biri birçok farklı insanla tanışma, arkadaşlık, komşuluk etme, böylelikle zengin bir gözlem yapma şansına sahip olmamdır. Zira şu içinden geçtiğimiz sıra dışı günleri yaşayışımız bile farklı farklı olabilir. 

Mesela memlekette kaçınızın Uruguaylı arkadaşı var? (Andreacığım 😚) İşte ben o azınlıktanım mesele. Kaç kişinin üst katında Suriyeli bir göçmen aile oturuyor? Yaaa… Onlarla tanış olduktan sonra ne çok fikrim değişti. Peki patrikhanede tanıdığı olan var mı? Yaaa… Gerçek bir evsizle selamlı sabahlı tanışıklığı olan? Ekseriyetle ön yargıyla yaklaşılan çarşaf giyen bir tanıdığı olan var mı? Onlardan biriyle konuşmuşluğu, sesini duymuşluğu olan? Ya trans birey tanıyan? Yaaaa demiştim portföyüm geniş diye... Peki şeyh, şıh tanıyan? Bir dergahta zikretmiş, ilahi söylemiş olan? Bu konularda zaten hepinizi tek geçerim. 😄 Ve ilave etmeden geçemeyeceğim, geçen sene bir de astronotla tanıştım, o kadar yani. 

Yine de bu insanların hiç birinin neye inandığını zerre kadar umursamadım/umursamam. Fakat evde kalıp kalmıyor olmalarını fazlaca umursuyorum... Nazik olmak istiyorum. Maneviyatlarıyla ilgili kutlamalarda eskiye nazaran biraz daha hassas davranmaya çalışıyorum. Dinlerin bayramları, özel günler, geleneksel kutlamalar, kandiller… Bir insanın önemsediği, kutsalı kabul ettiği, iyiliğe, birliğe, kardeşliğe vesile olan her bayramı/günü onunla beraber ve tam bir aidiyetle kutlamak gerçekten mutlu ediyor artık beni. Geçmişte yaşadıklarımın katkılarıyla geldiğim bu noktadan memnunum. Yarın ne düşünürüm onu da bilmiyorum. Son güncelleme bu.

Durum böyleyken ve ben tam hah işte burası çok güzel dediğim bir düşünce dünyası bulmuşken, elin balık pazarında olanlara ne demeli peki? Bu tarz düşünceler sadece benim aklıma gelmiyor. Sosyal medyada görüyorum, evdeki günlerini kendini ölçüp biçmekle, mizan kurmakla geçirenler çok fazla. Bu da bence umut demek.

Çünkü zorla da olsa anladık ki, her birimiz bir domino taşıymışız.
Birimiz yıkılmaya görsün, hepimiz yıkılırmışız.
Bize lazım olanlar;
hala gereksiz yere sokakta dolaşan,
hemşeriler,
meslektaşlar,
mezunlar derneği üyeleri,
din kardeşleri,
akrabalar,
komşular,
arkadaşlar
değil,
sorumluluk sahibi ve diğergam olanlarmış.

Eldivensiz el ele tutuşabilecek kadar insan olabilmek,
hayatı pencereden seyretmek zorunda kalmamak için 
dönüşmeli, dönüştürmeliymişiz.

Bu sınavı atlatamazsak sana başka bir elbise giydirip tekrar yollar, huyunu biliyorum.
Becerelim ve insan olalım inşallah. 
O zaman geri dönüp bakınca belki şöyle deriz "teşekkürler korona"


Sağlıkla
Sevgiyle