18 Mart 2017 Cumartesi

Kılıç Yarası Gibi / Ahmet Altan





Kılıç Yarası Gibi'yi okuyorum.

Yıllar sonra tekrar.

Okurken de Refik Fersan dinliyorum.

Bayıldığım hicaz peşrevinden kısacık bir bölüm yukarıda.

Sevgili Güllü Lokum'uma onu neden ihmal ettiğimi haber vereyim dedim. :))


10 Mart 2017 Cuma

Büyülü Fener




Süreyya Hanım, eşi Rasim Bey ve çocukları -soldan sağa- Neşe, Mine, Gülten ve Kemal

Akrabam değiller. Hiç komşuluk da yapmadık. 

Nereden mi tanıyorum?


Anlatayım.

...

Gülten'in okuma bayramına gitmek için hazırlanıyorlardı. Bir telaş bir telaş dememe gerek var mı? Neşe, abla olarak -aslında Gülten'le aralarında sadece iki yaş vardı- Mine'yi giydirme işini annesinin üzerinden aldı. Doğal olarak günün yıldızı Gülten'di ve annenin özel alakasını o hak ediyordu. Rasim Beyin tüm itirazlarına rağmen Süreyya Hanım Gülten'i kıramadı ve kızının yanaklarını kendi pudrası ile pudraladı. Çok hafif. Kemal ise babasından aldığı iki küçük yardımla çabucak hazırlanıp kapının önüne indi. 

Hazır sayılırlardı.

Tam arabalarına binecekken, bir yandan Gülten'in kıvrılmış etek ucunu düzeltmekte olan anne;

"Rasim Bey vakitlice çıktık sayılır. Osmanbey'den geçeriz değil mi?" diye sordu eşine.

Cevap;

"Sen çok yaşa Süreyya Hanım aynını düşünmüştüm"

Neşe içinde arabalarına bindiler. Çocuklar yol boyunca, kardeşleri Gülten'e müsamerede okuyacağı şarkı ve şiiri prova mahiyetinde tekrar ettirdiler. Yol uzun olmadığından Tanju Fotoğraf Stüdyosuna varmaları çok sürmedi.  

Şevket Bey, Rasim Bey ve ailesini gülerek karşıladı. Senelerdir pek çok fotoğraflarını çekmiş. Pek çok özel anlarını çerçeveleyip onlara takdim etmişti.

O gün de kimin nerede duracağını, başını ne kadar sağa, omuzunu ne kadar sola çevireceğini, gülümseme miktarlarını ve başka detayları sabırla 'olması gereken kıvama' getirdi Şevket Bey ve sonra deklanşöre bastı.



Buraya kadar yazdıklarım içinde doğruluğundan emin olduğum iki bilgi;

Fotoğrafta anne baba ve dört çocuk var.

Fotoğraf Tanju Fotoğraf Stüdyosunda çekilmiş.

Yani?

Anlatayım.


Dün, mutfağımıza küçük bir masa arıyorduk. Ben eskici gezmeyi, ellilerden altmışlardan kalma, bir zamanlar birilerinin hayatlarından hatıralar yüklenmiş eşyaları alıp kullanmayı severim. Bu düşünceyle Ülkü'yle beraber Balat'ta vintage ürünler satan -isteyen eskici de diyebilir- dükkanlardan biri olan Büyülü Fener'e girdik. Aradığımız şipşirin masayı Büyülü Fener'de bulduk. Dükkanın sanki gerçekten büyülü olan atmosferinde fincanları, valizleri, tabloları, sandalyeleri, büfeleri inceledik. İşte yukarıdaki fotoğrafı bu inceleme sırasında gördüm. Bir an durup onlara baktım. Hepsi bu.

Akşam yattığımda dört çocuklu aile gözümün önüne geldi. O fotoğrafı hangi sebeple çektirmişlerdi acaba? Evlilik yıl dönümü? Çocuklardan birinin doğum günü? Bir düğün öncesi? ????

Her ne olursa olsun, hiç bir ailenin çektirdiği böyle bir fotoğrafın bir gün eski eşyalar satan bir dükkanda 'mal' olmasını arzu etmeyeceğini ve bunu asla tahmin etmeyeceğini düşündüm. 

Ertesi gün tekrar Gediz Hanımın yanına gittik. Bir baktım dün bir kenarda duran fotoğraf bugün duvara asılmış. "Dün mal gelmişti, ortalık karışıktı, bugün dükkanı düzenliyorum." dedi, Gediz hanım. Ben de kendi düşüncelerimden bahsettim ve fotoğrafı satın aldım.

Elbette bilmiyorum, Türkler mi? Ermeni ya da Rum olabilirler mi? Veya başka bir milletten. Öldüler mi? Hayatta olanları var mı? Ve tabii... Bu güzel ailenin fotoğrafı neden bir dükkanda satılıyor?

Bu soruların hiç birine cevap veremeyince, hani mesela annenin ismi Süreyya olsaymış dedim... Gerisi geldi böylece...

Vaktiyle bir müzayededen satın aldığım çerçevenin içinde evimize gelen Teo'nun yanına koydum sevgili ailemizi. Masuzcuktan akrabalarımmış.😊 Ne çıkar? Aile özeldir, güzeldir, kutsaldır derken başına "sadece benimki" ibaresi koyamayız.





Öldülerse rahmet, yaşıyorlarsa yine rahmet. Hepimize rahmet.

Sevgiyle... 💖