16 Temmuz 2017 Pazar

Fazıl Ege & Zeki




Bugün sabahtan beri komik şeyler oluyor. Ufak tefek ama güldüren, şirin yaz sakarlıkları. Sulu, kedili, kaymalı düşmeli ama bi şey olmamalı sakarlıklar. Niyetimde de sabahın atmosferine uygun iki kikirdeten öyküyü Güllü Lokumuma yazmak var(dı).

Fakat dı'lı geçmiş zamanda kaldı düşüncem. Yok, kötü bi şey olmadı. Sadece bir anne çocuğuna seslendi. Valla hepsi bu. Çocuğun ismini duyunca aklıma biri geldi. O birinin en büyük özelliği ve o özelliği ile bana dokunuşu. 

"Fazıl Egeeee  şapkanı al annem"

(Böylece dedemizin adını da öğrenmiş olduk. Yaşıyorsa sağlık ömürler, vefat ettiyse nurlar diliyoruz Fazıl Beye.)

Çocuğun ismi birini hatırlattı demiştim ya, o birinin ismi Zeki!

Fazıl Ege & Zeki 

"Fazıl'ın z'si ile Ege'nin e'si mi yaptı bu çağrışımı bilemem ama oldu işte. Ya da bilinç altı denilen o yere Zeki'nin minnak yeğeni Kemal Ege geldi de "aaaaaa benim ismime benziyooooo" mu dedi?  Hepsi olabilir.

Neymiş bu Zeki'nin -bence- en büyük özelliği? Hadi büyük demiyim de "önemli" diyim. "Vefa" böyle bi şey işte. Tdk'da tanımı şu; Sevgiyi sürdürme, sevgi, dostluk bağlılığı. Ben "sürdürme" ve "bağlılığı" kısımlarını çok önemsiyorum.

Herkes gibi benim de bir hikayem var. Şimdi yazacak değilim. Yok olmadı. Şimdi yazmaktayım zaten de, buraya yazacak değilim. O ayrı bir çalışma. Merak ettirmek gibi olsun diye çok kısa bahsedeyim...

Kitapta bi kız var (bendeniz olur kendisi) (başlangıçta küçük de sonra kocaman kadın olcak) Bir cumhuriyet ailesinin kızı. Subay baba. Ev hanımı anne. Evlenir. Severek. Bi şeyler olur. Depresyona girme modası da vardır zaten, girer. Huzuru bir tarikatta bulduğunu zanneder. Ona da girer. Depresyondan çıkar, tarikattan çıkamaz. Aklını, fikrini, anne babasından aldığı değerleri cart diye bi kenara atar. 

Neyse işte bu kızın çok iyi bir ailesi, dost çevresi vardır. Düzgün insanlardır. Mutlu aile ilişkileri olan, ayakları yorganları boyunca uzanmış, kimseye borcu harcı, yalanı dolanı olmayan, etraflarına faydalı, aydınlık insanlardır. Bizimkinin yaşadığı değişim karşısında hepsi çok şaşkın ve üzgündür. Neler neler olur akıllara, değerlere, vicdana zarar. Tutar başını örter. Pardesüler falan. Arkadaşlar aile şaşkın. Zaten bin yılın bir başı anca görüşür onlarla. Vakit yoktur. Sohbetler, toplantılar, etkinlikler, falanlar, filanlar... Erer sonra. Bu kesin. Çünkü en yetkili kişi öyle der. Valla yanlış dediyse orasını bilmem. Neyse işte... Kuzenler, arkadaşlar, kardeşler hiç bırakmazlar bunu. Bizimki başlar Kuran'ı kendi başına okumaya. O kadar çok yerde "akla" "düşünmeye" vurgu yapılmaktadır ki, silkelenir, boş verir on senenin "sen var mısın ki aklın olsun" retoriğine.

Kitabını yazıyoruz dedik. Katil uşak mı değil mi söylemem. Şu kadarını söyleyebilirim ama; ana fikir "Aklınıza yakın durun." Ne kendini, ne başkasını suçlama kitabı değil. Çünkü gerek yok. Çünkü hepsi iyi ki olmuş. Çünkü o günler olmasa bu güzel günler olmazmış. Çünkü her karanlık, aydınlığa gebeymiş. 

İyi de Fazıl Ege ile şıp diye aklıma damlayan Zeki bunun neresinde?

Şurasında;

Hani kitaptaki kahramanımız büssürü büssürü şeyler yaşıyordu ya, işte onların en sonuncuları çok... hmmm nasıl desem çok tatsız şeylerdi. İçinde bulunduğu toplulukta -ki onlar kendilerinin kardeşten yakın olduklarına inandırılmışlardı- dostum, arkadaşım, gerçek kardeşim dediği hiç kimse -istisnalar kaideyi bozmaz- "ne oldu? bi de sen anlat, gel beraber doğrultalım şu işi" demezler. Ne yaparlar? Afaroz! Bugün bakınca iyi ki öyle yapmışlar diyor bizimki o ayrı tabi. :))) 

İşte tam o en civcivli günlerde, kahramanımızın telefonu hiç susmaz, hakaretin biri gelir öbürü giderkeeenn... Amanın o da ne beş altı senedir görüşmediği eski bir dergah tanıdığı olan Zeki arar. Şöyle der; "Abla bi şeyler duydum. Dedim ki benim tanıdığım insana bunlar uymaz, illa ki bir sebebi vardır. Emin olduğum için merak etmiyorum. Sanırım zor zamanlar. Bil ki kardeşin olarak koşulsuz yanındayım."

Yahu zaten senelerdir görüşmemişiz, üstelik senin zor zamanlarında 'akıl tutulmam' tavan yapmış olduğundan ben sana böyle bir vefa örneği göstermemişim. İşin mi yok senin çocuk? 

Falan fıstık...

Neydi vefa? Sevgiyi SÜRDÜRME, sevgi, dostluk BAĞLILIĞI.

Kendim yazıyorum diye söylemiyorum cidden çok ilginç, ibretlik bir hikaye. Umarım bitiririm. Umarım çok kişiye ulaşır. Umarım birilerine faydalı olur. Zira uçurumun kenarı her zaman dönülebilen bir yer olmayabilir.

Fazıl Ege şapkasını taktı. Oynuyor. Zaten arka bahçeye gölge geldi artık. Şimdi kalkıp kardeşimin bahçesinden topladığım semizotlarını pişircem. Sonra da gün batımında denize gireriz. Zeki mi? Bilmem. Ya uyuyodur, ya okuyodur. 

























Hiç yorum yok:

Yorum Gönder