19 Haziran 2017 Pazartesi

Tombul




TOMBUL'CUM GÜZEL AĞACIM BENİM

Böyle hani yolda yürürken birdenbire bir sokak köpeği görüveririz ya yanımızda. Durup öylece bakar gözlerimize. Hiç o köpeğin başını okşadınız mı? Dokundunuz mu sert telli tüylerine? Hmmm peki.

Büyük ihtimalle Galata Kulesi'ne çıkmış, önünde fotoğraflar çekmişsinizdir. Peki yanına gidip dokundunuz mu ona? Eliniz Bizanslı, Cenevizli taşların üzerinde dolaştı mı? İnanmıyorum, altındaki masada kahve içtiniz ama Kule'ye dokunmadınız öyle mi? Hayret!

Ya en yakınınızdaki, o her gün gördüğünüz arkadaşınızın yanaklarını avuçlarınızın içine aldınız mı hiç? Dokundunuz mu saçlarına, kollarına? Peki ama neden yapmadınız bunu? Neden dokunmadınız?



Ya bir zeytin ağacına? Hiç zeytin ağacına dokundunuz mu? Şu an bir tanesi tam karşımda gümüş gümüş parlıyor. Klavyeden başımı her kaldırdığımda gülümsüyor sanki. Gülümsüyor dedim çünkü bence zeytin neşeli bir ağaçtır. Dahası kavak sevdalı, çınar bilge, çam erişilmez, söğüt dertli, manolya aristokrat, erguvan şair ruhlu, limon muziptir. Bence dedim ya, öyle işte...

Bir keresinde daha biz çocuktuk, İzmir'den Ada'ya gidiyorduk. Babam, Selçuk yakınlarında arabayı sağa çekip bir zeytin ağacını sevmişti. Şaka değil. Sevmişti ağacı. "İçimden geldi" demişti. Biz de sevmiştik. Okşamıştık tırtık tırtık gövdesini. Küçük kız kardeşim doğmamıştı. Elif'le ikimizin havaya girip; "canım ağaç ne tatlısın sen bakiiim" falan dediğimizi, bir şey isteyip istemediğini sorduğumuzu hatırlıyorum. Babamın bizi buna teşvik edişini, "belki anlıyordur siz sorun" diyerek can'a dikkat çekişini hatırlıyorum. Bir de isim verişimizi ona; "Tombul"

Çocukken Tombul'a dokunmamış olsaydık, arabayla yanından geçerken babam bize "bakın şu karşıdaki bir zeytin ağacı" demiş olsaydı sadece; durup sevmemiş, bir ihtiyacın var mı dememiş olsaydık bugün ondan bir iz kalır mıydı sanıyorsunuz? Dokunmasaydık!

Ve o ağacın altındaki kısa konuşmamız hiç yapılmazdı. Yapılmayan konuşmalar bazen kayıptır.

"Kızlar neden sevmeliyiz bu ağacı sizce?"
"Bize zeytin veriyor diye mi?"
"Sence Elif?"
"Çocuklarımıza da zeytin versin diye mi?"

Babamın cevaplarımızı beğendiğini belli eden gülüşü. Saçlarımızı okşayışı. Vermek istediği "ana fikri" yumuşak sesiyle tane tane, bu da benden size hatıra olsun dercesine söyleyişi.

"Canı ve yaşama hakkı olduğu için! Yaşarsa zaten zeytin verir bize de sonradan gelecek olanlara da ama sadece onun için sevmek bencilliktir."

Çocukken hafızalara kazınan şeyler iyiden iyiye yer ediyor insanda. Yıllar sonra hiç ummadığın bir anda, bir zeytin ağacıdır tutturulup giderken aklına gelsin diye mi orasını bilmem.

İyi ki bakıp geçmemiş, durmuş dokunmuşuz Tombul'a. 

Ha bir de hasat zamanı, sopalarla dallara vura vura zeytin dökenleri gördüğümüzde bakamazdı babam. Asker adamdı. Yine de "sulu göz"dü.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder