8 Mayıs 2016 Pazar

Bugün yalan söylemek bir başka güzeldi




Darülaceze Müessesesi 8 Mayıs 2016

Hani Gülben Ergen poposunu kanepenin bir o yanına bir o yanına hoplattı ya günlerdir. Bir annesi oldu, bir kendisi oldu. Karşılıklı anneler günü hediyesi kararlaştırdılar.

Gülben Hanım hoplayış başına kaç para aldı bilemem. Bildiğim şu ki; her hoplayış binlerce yaralı annenin, bir o kadar yaralı yavrunun yüreğine saplandı. Ve daha nice reklam yaptı bu acımasızlığı.

Birileri daha da zengin oldu.

Birileri daha da yaralandı.

&

Alışmış kudurmuştan beterdir ya... O hesap, senelerce huzurevinde anneler günü geçirmeye alışmış olanlar da böyledir.

Bu sabah Deniz'le kahvaltımızı yaptıktan sonra atladık metrobüse. PerpaDarülaceze'de bastık düğmeye. İndik.

Kısa bir yürüyüşün ardından Darülaceze Müessesesi'nin kapısından girdik. Kimlik bırak, misafir kartı al. Devam...

Bölük komutanı askerlerini selamlarmış gibi hızla yaşlıların hepsini dolaşmak istemiyordum. Gelişimizin işe yaraması önemliydi. Hemşire hanıma ziyaretçisi olmayan ya da çok az olan birileri varsa onları görmek istediğimizi söyledik. Bizi Zeliha Hanıma yönlendirdiler.

Dört yataklı odasına izin isteyerek girdik. Zaten yatağında oturmuş, gözü kapıda bekliyordu. İki yatak boştu. Ziyarete gelen yakınları onları bahçeye çıkartmış. Üçüncü yatakta gözleri görmeyen, kulakları işitmeyen bir nine yatıyordu.

Zeliha Hanıma yöneldik. Güldü bize.

"Hoş geldiniz"

"Hoş bulduk Zeliha Teyzecim"



İsmiyle seslenmemize şaşırdı. İçinde torununun ismi geçen bir kaç cümle kurunca hemen yakaladığım bu isme sarıldım ve hemşireyle yaptığımız konuşmanın üzerine bir sünger çektim.

"Evet biz Sevinç'in bir arkadaşını tanıyoruz. İstanbul'a giderseniz arkadaşımın anneannesini ziyaret edin demişti." dedim.

"Siz buraya benim için mi geldiniz?"

"Evet sadece sizin için"

Ağlamaya başladı. Şaklabanlığa vurduk işi.

"Ağlayacaksan hemen gidelim biz" falan...

Güldü.

"Sevinçten" dedi.




Aklınızda bulunsun bu tip ziyaretlerde asla sorulmayacak bazı sorular vardır.

"Çocuğunuz var mı?" "Kaç tane?" "Nerede yaşıyorlar?" "Sizi ziyarete geliyorlar mı?"

Bu soruların her biri bir hançer etkisi yapar benden hatırlatması! Yapacağınız en doğru şey, onların ne isterlerse onu anlatmalarına fırsat vermek. Kendilerince yapacakları ikramları kabul etmek... Onlar da her anne gibi yedirmek, içirmek isterler.

Zeliha Hanım bize ikisi bir arada ikram etti. Deniz sıcak su alıp geldi içtik.

Bebekli yatağın sahibini sorduk.

"Çocukları ölmüş, aklı bir hoş... Onlara sarılıp yatıyor." dedi.



Anlattı anlattı anlattı...

Bir gün çocuklarının onu gezmeye diyerek arabaya bindirdiklerini... O günden beri burada olduğunu... On senedir... Eşyalarını... İlk doğumunu... Ortancanın peynirli börek sevdiğini... Küçük torunun en hakikatlileri olduğunu...

O yorulana kadar dinledik. Onu tekrar ziyarete gitmemizi istedi. 
Deniz'e "Gelirken simit al parasını veririm ben sana" dedi.

İki saat kaldık yanında... Ziyaret saatinin bittiği haberi geldi. Veda edip yanından ayrıldık.

Çıkışa doğru ilerlerken bir başka odada kapıya yakın yatakta yatan yaşlı hanımla göz göze geldim. Güldü. El salladı. Hemen yanına girdim.

"Yüzünüz hiç yabancı gelmedi" dedi.

Yatağında doğrulmaya çalıştı. Yapamadı.

Ben ona yaklaştım. Elimi tuttu.

"Sizi bir yerden hatırlayacağım."

"Ben de sizi" dedim. (Bu bir huzurevi tecrübesidir. Çaktırmadan hayal dünyalarına dahil oluverirseniz mutluluklarını bozmamış olursunuz.)

"İlk mektebe Yedikule'de mi gittiniz?"

"Evveeeeet" dedim.

"Tabi ya yanılmam ben. Biz sizinle aynı sınıfta okuduk."

"Tamam tamam şimdi ben de hatırladım."

Sarıldık. Öpüştük.

"Nasıl tanıdınız beni?" dedim.

"Sizin yüzünüz hiç değişmemiş. Tabii boylanmışsınız ama... Siz vedia Hanımın ben Saide Hanımın sınıfındaydık"

"Yaaaa ne güzel günlerdi."

Muhabbet koyulmaya müsaitti ama ikinci ziyaret bitti uyarısı gelince ilk mektep arkadaşımla sarılıp öpüşüp vedalaştık.


İlk mektepten sınıf arkadaşım.
 
Anne


...

Kurumun kapısından çıktıktan sonra Deniz'le dönüp taş binaya baktık.

Az evvel kollarında olduğumuz annelerin hali dışarıdan bakınca belli olmuyordu.

 


 



Neyse... Akşam oldu bitti.



Sevgiyle...















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder