14 Şubat 2016 Pazar

Pazar Ayini

Pazar Ayini
Maaşlı insanlardan oluşan Dini Bilgi Üretme İşleri Başkanlığımızın bu hafta hazırladığı cuma hutbesi olay olmuş. Hoş, bu kurumun benim inancımla alakası yoktur ve Allah ile olan ilişkimde kendilerine hiç ihtiyaç duymadım. Fakat olana bitene ister istemez  sosyal medyadan şahit oldum.

Oh oh oh... Evlere şenlik...
İlahiyat profesörlerimizden biri "Ben, inancıma aykırı şeyler dinleyeceğime, cumaya gitmem daha iyi" mealinde bir açıklamayı sosyal medya hesabında paylaşınca kıyamet kopmuş. Biz de Vicdan'la beraber hocamızın yaptığı açıklamanın aynısını yapalı neredeyse iki sene olacak ama kimse bizi ciddiye alıp kıyamet koparmamıştı. :)))

Söz ettiğim kıyametin Dünya'nın kaçta kaçı tarafından hissedildiğine bakıp "Yahu biz bu işleri bırakıp MUTLAK olana yönelelim" diyenlere selam olsun. 


&

Hal böyle olunca, durumdan ilham alarak güzel bir pazar programı yaptım. Şöyle ki, madem Cuma Hutbesi sebebiyle bizim tarafta (söz gelimi) kıyamet koptu, bakalım Pazar Ayinlerinde durum nasıl dedim. 


Pazar turumuzu anlatmaya dip komşumuzdan başlıyorum... Yalnız önce bu linki tıklar ve yazıyı video eşliğinde okursanız bence daha etkileyici olur. :) https://www.youtube.com/watch?v=hp1gOhr4_Tg

Evet Meryem Ana Ayazması dip komşumuz. Komşuluk hatırına süzülüverdik kapıdan içeri. Pazar ayini bitmişti ama üç rahip kendi aralarında Latince özel bir dua gerçekleştiriyorlardı. Deniz'le oturduk. Biraz izledik ama rahip şıngır şıngır şıngırdayan buhurdanlıkla aramızda dolaşmaya başlayınca hafif bir nefes tıkanması yaşadık. Tütsü severim de... Miktar yani... Rahip, Ayazmanın tek kutsanmadık köşesi kalmayana kadar dolaştı. Şıngır şıngır... İlginçti. Bittikten sonra kendisiyle biraz sohbet ettik. Ayin Türkçe olmadığı için bir şey anlamadık. Olsun. Nasıl olsa biz Kuran'ı da Arapça okuyup bir şey anlamamaya alışkınız ya işte o yüzden hiç tuhaf gelmiyor insana. :)) 


Ayvansaray İskelesinin hemen karşısındaki sokağa girince tam karşıda.





Sağda görülen kapıdan girip oturduk. Ayin olduğu için fotoğraf çekemedim.
Orada kutsal olduğuna inanılan su var. Pıt pıt damlıyor. Çeşmeler var.
Minik pet şişeler koymuşlar doldurup götürebiliyorsunuz.



Girişte sağdaki resmin kenarlarına sıkıştırılmış paralar ve paraları ibadethanelere sokan o mantık camilerden tanıdık.




Su hayattır.




Dip komşu dediysek dip komşudur. Zira sağ üstte iki katı görülen binadayız. :)

&


Deniz, Nergis ve Ben on dakika yürüdükten sonra,
birer kahve içip aklımızı başımıza toplayalım dedik.







Kahveler bitince, aklını başına alan insan ne yapar diye düşündük.
Tabii ki, Patrikhane'ye gider dedik.
Zaten Vanilla Kafeyle arası bir dakika var ya da yok. O da komşu aslında.


Veee
Geldik Patrikhane'ye


Kilise sadece ayin saatleri dışında ziyarete açık.




Bu da demek oluyor ki Patrikhanede ayin izlemek biraz zor.




Sanki müezzin mahfili 




Ve sanki vaiz kürsüsü




Patrikhanenin bahçesinde bizi "sevgi dolu" bakışlarıyla bekleyen pisicik vardı.
Aklıma Lucifer gelmedi, içim de hiiiiç ürpermedi dersem yalan olur. :))))) İnanmayan fotoğrafı büyüterek baksın. (anneeeeeee!!!!)


Bizim yakın komşular hep Ortodoks.
Bu civarda benim bildiğim Katolik kilisesi yok.

&



Sonra motorla Karaköy yaptık.
Galata, İstiklal derken, merhaba St. Antuan


İlgili linke geçmeniz daha uygun olacak;







Burada da tam Pazar 18:00 ayini başlamıyor muymuş? Haydi oturduk.
İlahiler, dualar, vaaz derken bir saatten fazla kaldık. Deniz'cim çok tatlı. Benim vaaz dinlerken aklıma ve inancıma uyan sözlerin ardından "amin" dememe şaştı. Korkma dedim. İzah ettim.

Ritüeller farklı farklı ve ilginç... Bu da bence şu demek oluyor; hiç biri mutlak doğru olamaz. Hiç biri de mutlak yanlış olamaz.

Vaazda öğrendik ki, Paskalya hazırlık dönemi başlamış. Katolikler kırk gün boyunca ama sadece cumaları zorunlu olacak şekilde oruç tutacaklar. Allah oruçlarını kolaylaştırsın.

&


Daha sırada Protestan Kilisesi var, Neva Şalom var ama akşam oldu.
Gerçi Sinagoga girmek kiliseye girmek kadar kolay değil. Ziyaret formu gibi prosedürler gerekiyor. Nasip bakalım.

Unutmadan yazayım; St. Antuan Katolik Kilisesinde dinlediğim vaazda bana ters gelen şeylerin sayısı, diyanetin hazırladığı hutbelerde ters gelenlerden daha fazla değildi. Aklıma gönlüme yatanların sayısı da, diyanetin hutbelerindekilerden az değildi.



Amaaaan neyse... Bu tip tartışmalar hep oldu ve olacak. İnsanlar bir şeylere inandı, inanacak. İnanç sömürülmesi çok kolay bir kavram. Fakat biz aklı devre dışı bırakmazsak o bizi sömürülere karşı seve seve korur. Çok şükür.


Sonuç olarak, isteyen istediğine inanır, kimse kimseye kendi inancını dayatamaz. dayatıyorsa mutlaka işin içine ya siyaset, ya para karışmıştır. Oysa inanç kurumsal olamaz. Mesela benim inancımda, İslam'da yani "Allah kuluna şah damarından yakındır" Şimdi ben bana bu kadar yakın olan Yaratıcımı bırakıp aracı kişi, kurum ve kuruluşların evlere şenlik "bizce" lerini din kabul edersem çok ayıp olur. Bence yani... Yoksa dediğim gibi, isteyenin aracı ya da takipçi kullanma özgürlüğü bile var.





 Neyse ki;



Sevgiyle...











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder