7 Kasım 2017 Salı

ister inanın ister inanmayın oldu bunlar





Saat 00:23

Telefonum çaldı. 
Arayan Mehmet'miş, öyle yazıyordu ekranda. 
Bu saatte??!! 

İsminiz Z ile başlıyorsa pek çok kişinin rehberinde son sırada olabilirsiniz. Bu sebeple zaman zaman yanlışlıkla aranırsınız. Dahası çoğunda, arayan kişi durumun farkında bile değildir. 

Telefonum çalmaya devam etti.

"Mehmet???"

Hayret etmeli, soru sormalı, gülmeli bir tonda çıkmıştı ağzımdan 'Mehmet'. Anladı o da.

"Abla valla kusura bakma bu saatte ama aramazsam çatlardım." 

Bereket sesi neşeli geliyordu. Heyecanlıydı bir de. Neyse, en azından merakıma korkuyu eşlik ettirmeme gerek kalmamıştı.

"Hayırdır Mehmet?"

"Abla dükkanı kapattım, sahile çıktım..." 

Fener'deki Vanilla Kafenin sahibidir Mehmet. Annesi Arzu arkadaşım. İkisi birlikte çalışırlar kafede.

"İyi yaptın da Mehmet'cim????" Gülmeye başladım. Bana gecenin bir yarısı bunu haber vermek için telefon açmadığı kesindi.

"Abla biriyle karşılaştım inanamazsın."

Sesinde neşeli bir hayret vardı.

"Kimle?"

"Dur bak fotoğraf atıyorum :))"

Fotoğraf anında geldi. Açtım. Ekrana baktım ve öylece kala kaldım. O sırada Mehmet tekrar aradı.



"Gördün di mi? Hani senin kitapta çaycı abi vardı ya...."

"İnanamıyorum!!!"

"Evet abla yaa... Senin kitap dün geldi kargodan. Abiden bahsettiğin hikayeyi okumuştum. Yüzü aklımda kalmış. Demin bi baktım elinde termoslar, Balat sahilde çay satıyor. Dedim ki 'abi bi dakka bi şey söyliycem ama inanmıycaksın', 'ne?' dedi, 'bak sen bu kitabın içinde varsın' dedim. Dondu kaldı. Dur bak seninle konuşacakmış."

"Alo ablacım bu kitap kaç paraysa vereyim kardeşime, alayım"

Hani donmuş kalmıştı bu adam, para ne şimdi? :)))

"Dur dur merhaba nasılsınız?"

"Ablacım dur deme. Parasını vermeden almam. Hak var, hukuk var."

Hak var hukuk var diyor resmen. 

"Hallederiz, lütfen Mehmet'teki kitabı alın siz."

Telefonu tekrar Mehmet aldı.

"Abla para vermeden almıyor." 

Gözünü sevdiğim insanlık diye boşuna yazmamışım.

"Bilemedim Mehmet hem çok sevindim, hem çok şaşkınım. Ben şu an hiç bir şey düşünemiyorum. Yap bi güzellik işte. Çalıştır aklını."





Mehmet halledeceğini söyleyip kapattı. Yüzüme yerleşen gülümsemeyle yatağın içinde cık cık cık diyerek, öylece oturup kaldım. Deniz de merak etti tabi neler olduğunu. "Anne?" diye geldi. Anlatıyorken Mehmet aradı.

"Abla hallettim. Çay falan içtim, bi şeyler daha ısmarladı abi, parasını almadı.  Kitabı verdim. Telefonunu da aldım istersen."

Vedalaşıp kapattık. Aptallaşmıştım. Hemen kalkıp yazmaya başladım.

... 

Biraz tutuğum aslında şu an. En kestirmeden mutluyum. Açtım kitabın 19. sayfasını. "...Çay taptazeymiş. Sıcacık. Eve çıkarken ne kadar şanslı olduğumu düşündüm. İnsan gibi bir insan tanıdım..." böyle yazmışım. 

Karşılaşmalarının üzerinden hemen hemen bir saat geçmiş olmalı. Çaycı abimiz Mehmet'ten yeni ayrıldı sayılır ama acaba evine varmış mıdır ki? Nerede oturduğunu bilmiyorum. Nereden bileyim zaten. Gidince kitabı ailesine gösterir mutlaka. Belki kızlarından biri uyumuştur. Diğeri yatmak üzeredir. Hanımı zaten çoktan uyuya kalmıştır. Kim bilir o da ne yoruluyordur... Konfeksiyon atölyesine ilik mi açıyordur, mahallelerindeki esnaf lokantasında yemek mi yapıyordur? Sizce? Henüz uyumamış olan kızı küçüğü müdür, büyüğü müdür? Hangisi olsa fark etmez. İkisi de gecenin bir vakti helal para kazanmaktan dönen babasını sarılarak karşılar. O da işaret parmağını dudaklarına götürüp şşşşşşş yapar kızına, 'annenler uyanmasın!' Birlikte bahçedeki sedirin tahtasına ilişirler. Havalar soğuduğu için pamuk yatağı içeri almıştır hanımı. 'Baaak' der kitabı gösterir kızına. Kendi resminin olduğu sayfayı bulamaz önce. 'Hah' der bulunca. Açar verir kızının eline. Genç kız bir solukta okur. Gözleri kocaman kocaman açılır. 'Yok artık' der. Sarılır babasının boynuna. 'Az bile yazmış kadın' der. 'Benim babam bi tanedir naaaberrr' diyerek şap diye öper babasının yanağından. Kirli sakalı dudaklarına batar. 'Dikenlerin uzamış yine' diye kıkırdar. Baba kız sarılarak girerler içeri. Sabah olsa da diğerlerine de göstersek diye sabırsızlanırlar...

Sanırım hayat gerçekten sürprizlerle dolu. Sanırım hayat güzel insanlarla dolu. Sanırım hayat görmek istediklerimizle dolu. Güzel babalarla... Hak var, hukuk var diyenlerle dolu... Vaayy be gece gece... Nereden nereye... Galata kulesi kırmızı elbisesiyle karşımda bi cilve bi cilve. Rahat dur dedim, çaycıyı ona da anlattım. Tanıyormuş zaten. Bak seeen kimleri kimleri tanıyormuş da benim haberim yokmuş. İçim bi tuhaf. Tuhaf dediysem hoşluktan. Zarif geldi kıvrıldı yanıma. Çay sevmez ama yine de mırrrr mırrrr... 



01:32 İyi uykular :)











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder