22 Temmuz 2017 Cumartesi

Horoz miyavlaması






Fethiye yakınlarında bir yerdeyim.
İsmi lazım değil.




Adres vermek istemiyor insan. Korkuyor keşfedilmesinden. Burası dünyanın pek çok saklı cennetinden biri. 

Yazasım geldi.

Horoz miyavlıyor. Anladınız umarım. Yanı başımda uyuyan pisi pisi ve kendisini göremesem de ü'ürü'üüüüüü deyişini duyduğum horoz bir olup yazdırdılar bu cümleyi. 

Kutsal bir vadideyim. Ve yeminle yalın ayağım :)) Tek eksiğim ismimin başındaki "Hz." 

İyi hissediyorum.

Sema yanımda kitap okuyor. Sapiens. Kutsal koy, onun arkasında kalıyor ve her başımı çevirdiğimde yeşilden maviye maviden yeşile cennetten bir fon oluyor sevgili arkadaşımın arkasında. Çamlara bakmaya kıyamıyorum. Aklıma iyi olandan başka bir düşüncenin gelmesini istemiyorum. Allah'a emanet ediyorum her birini tek tek. Ve dallarındaki kelebeği, sincabı, kuşu, kabuğundaki böceği, tırtılı... Elbette cırcırları... cırcırcırcırrrrrrrr 

Yazıyorum.  

Az evvel tuvalete gitmem gerekti. Odaya gideceğime umumi demeye alışkın olduğumuz genel tuvaletleri kullanayım dedim. Elimde telefon, gözlük, anahtar ve bir şeyler daha vardı fakat yanımda onları tutmasını isteyeceğim kimse yoktu. Gayri ihtiyari, bir an bile tereddüt etmeden dışarıdaki lavabonun kenarına bıraktım hepsini. Evde balkon masasına bırakıyormuşum gibi "acaba" sız, "bir şey olur mu" suz. Hiç tanımadığım onlarca insanın neredeyse komün hayatı yaşadığı bu yerde güven hissi nasıl da ce'ee dedi hemen bilmiyorum ve bu konuda başka cümle kurup seviyeyi düşürmek istemiyorum. Bir ibadethane kapısında "ayakkabılarım çalınmış" diye bağıran kadın geldi aklıma. 




Dönüp kimsenin kimseye ters bakmadığı, aslında merak etmediği, kendiyle meşgul, kimsenin şort boyunu yargılamadığı, yüksek sesle konuşmadığı, telefonlarını sessizde tuttuğu, bol bol kitap okuduğu, birbirlerine gülerek günaydın dediği, kedileri, köpekleri okşadığı, çöplerin çöpe atıldığı bu yerdeki insanlar, neredeyse tüm kutsal kitaplarda anlatılan özenilesi kabile halklarını anımsattı bana. 

Kabak'tan sevgiler...









Ekleme gibi bi şey ya da not: 

Kuzenim Sinan Kabak'la ilgili bir instagram paylaşımımın altına yorum yazmış "Kabak koyundaki otelleri habire jandarma basıyor, dikkat edin ota boka bulaşmayın." diye... 😅 Deli bu çocuk. Tabi biz yine de kaldığımız kampın sahiplerine sorduk cidden durum böyle mi diye. Yani aslında birazcık böyle ün salmış Kabak'cık ve bizden evvel Turan Hill Lounge'ı da didik didik etmiş jandarma. Tabi ki bir şey çıkmamış. Tertemiz, şipşirin, dopdoğal, yemyeşil, pışpışırık, Alice'i eksik harikalar diyarı burası.

Kabağa gelen insanların ortak özelliklerini sorsalar çoğunluğa oranla "eğitimli", "entellektüel" ve  "sosyal paylaşımcı" lar derim ama soran yok. 

Bilmiyorum. Anlamıyorum da zaten ama ne bileyim gündüz ve gece kumsalda bulunduk. Sırtüstü yatıp yıldızları seyrettik. Tenha orman yollarında uzun yürüyüşler yaptık. Çadır insanlarının arasından geçtik. Yol insanlarının. Dağ insanlarının. Lüle lüle rastalı, çıngıl tıkış küpeli, selvi boylu al yazmalı bir sürü insan gördük. Ellerinde genellikle su, havlu, kitap tutan bu insanlar az da değillerdi hani. Koy desen minnak mı minnak. Karetta yumurtalarına kol kanat gerilmiş olan kumsalda, memlekette alışkın olduğumuz ve ne acı ki artık kanıksadığımız çöp serpintili manzara yoktu. Kafayı bulmak buysa bilmem ama neyin kafası onu hiç bilmem. Açıkçası öbür türlü uçuşa geçmiş kimse görmedik. :)) Hem ünlü düşünür YoutubeCan ne der "Herkesin hayatına kimse karışamaz." 

"Hoşgörü ve eşitlikçilik bağımlılığı"ndan başka tüm bağımlılıklardan uzak sevgi dolu günlerimiz olsun.




























Hiç yorum yok:

Yorum Gönder