7 Haziran 2017 Çarşamba

"Dinde zorlama yoktur" 'sektöründe' farzdır.



Dün akşam Semalar'da kaldım. Aydın'da. Neden gittiğimi başka bi yazıda yazıcam. ('yazacağım' yazmak istemiyor canım) 

İftarda çayı abarttık ya da her nedense işte uyku kaçtı gitti. 
OT okudum biraz. Sonra KAFA. Bi de HERKESE BİLİM TEKNOLOJİ'de böceklerle ilgili harika bir yazı.



Ben böcekleri okuyup hayretten hayrete düşerken davulcunun bize doğru yaklaşmakta olduğunu fark ettim. Biliyorsunuz davulcular davulculuk sektörünün gereklerine uygun olan saatte dolaşırlar. İmsakla ilgili herhangi bir kaygıları yoktur. 

Zaten senelerdir davulcuya bu sebepten kapıyı açmam, bahşiş vermem. Bu sektörü destekleyip devam etmesinde payım olsun istemem. Ama Aliş'e Azra'ya Eyüp'te Osmanlı macuncusundan macun alırım, şerbetçiden şerbet içiririm, niyetçiden niyet çektiririm o başka. Onlar geçmişimizin hoşluklarından. Davul işi başka. 

Davul işi dedim çünkü "din sektörünün" alt kollarından biri olan "davulculuk sektörü" ne kadar kötü niyetliyse davulcuların da bir o kadar masum olduklarına inanıyorum. Onlar, bu memlekette ne iş olursa yaparız diyen, uykusundan vazgeçip evine ekmek götürmeye çalışan milyonlarca yoksul insan arasından çıkıyorlar.



Gerekli mi davul?

Ramazanda davul çalmanın gerekli olduğu bir dönem yaşanmış olabilir. Çalar saatlerin, akıllı telefonların çok öncesinde mesela!


&

Bi de aklıma ne geldi;


"Dinde zorlama yoktur" ifadesini çoğumuz duymuşuzdur di mi? Kuranî bir ifadedir. Daha doğrusu Bakara Suresi'nin (makara değil) ilk cümlesidir. En azından bu şekilde "çevrilmiştir", 41 farklı çeviriye baktım anlam bu. Dinde zorlama yoktur!


Fakaaaaaat;
Din sektöründe zorlama farzdır. Bunu herkes bal gibi biliyor, görüyor, yaşıyor. En basit örneklerden sadece biri ramazan davulcusu.


Sema'nın evi Atatürk Devlet Hastanesinin dibinde. Hatta şu anda başımı klavyeden kaldırıyoruuuum, evet karşımda Radyasyon Onkolojisi Kliniği ve hemen yanında yatan hastalar. 

Ah o hastalık, ah o hastalar... Allah hepsine şifa versin.

Annemden biliyorum, beş dakika ağrısız uyuyabilsin diye neler yapardık. Maç kazananlar, evlenenler, asker uğurlayanlar kornalara basa basa evin önünden geçerlerken hemen uyanırdı annecim. Bütün çabalarımız bir anda boşa giderdi. İnlemeye acıyla kıvranmaya başlardı. Yaşayanlar bilir.

Dün gece yine gümbürtü başlayınca kalktım salona geldim. Davulcu, belki bir rock grubu kendisini keşfedebilir diye ümit ediyordu sanki. Ne tempolar ne vurmalar... Onkoloji servisinin önünden gümbür gümbür geçti. Öylece baktım arkasından. Sokak kapkaranlıktı. Kendisi görünmez olmuştu ama gümbürtüsü bir süre daha duyuldu. Onkoloji servisinde refakatçilerden biri sigara içmeye çıktı. Ateşini gördüm. Sigaranın. İçi gibi.

Anlayamadığım anlayamayacağım şeye gelince. Şu koca sokakta bir tane vicdan sahibi dindar vatandaş, vicdan sahibi imam/müezzin/vaiz/müftü/Kuran kursu hocası/ hastane güvenliği/nöbetçi personeli yok muydu? Kardeşim siz ne yapıyorsunuz diyecek? Bunun dinle alakası yok, milletin akıllı telefonu var, kurar kalkar diyecek.


Bir de ertesi sabah ameliyata girecek bir cerrahın uykusu var. Can taşıyacak şöförünki... Ya o mahallede oturan İsevî, Musevi vatandaşlar? Ya ateistler? Ya öğrenciler?

Hani dinde zorlama yoktu?

Hani?


💞


Oruç tutulabilen bir şey değildir bence. Yaşanır o. 
Güzeldir, çok güzel, çok özel.
Ne mutlu hakkıyla yaşayanlara!


İftara bir saat kala sevgiyle 💝













Hiç yorum yok:

Yorum Gönder