11 Nisan 2016 Pazartesi

GÖZÜNÜ SEVDİĞİM iNSANLIK



212 tane facebook arkadaşım varmış. Fakat sadece 10 tanesi gerçekten facebook arkadaşı. 202 tanesi ev, iş, okul, eş, dost, ahbap... Bu sesini duymadığım, fotoğrafları dışında -şimdilik- yüzlerini görmediğim 10 facebook arkadaşımın onu da çok güzel insanlar.
Onlardan biri olan STA (böyle yazayım da gizemli olsun) :))) geçen gün uluslar arası kitap değiş tokuşuna dair bir paylaşım  yapmıştı. Hoşuma gitti. Naz da aynı paylaşımı yapmıştı. İkisiyle de görüştüm ama yine de bu sistemin bir nevi saadet zinciri olduğuna dair şüpheler uyandı içimde.
Yetti gari dedim kendi kendime... Dünyada zengin olmasına yardım etmediğim bir şebeke de kalsın artık ama di mi ya... Vaz geçtim.
Bu sefer de içime sinmedi. STA'ya :) sistemine dahil olacağımı yazmıştım. Bulması gereken 6 kişiden biri olmayı kabul etmiştim. Sonradan caymak biraz canımı sıktı. Düşündüm; biz neden kendi saadet zincirimizi kurmayalım ki? :))) Sonuç olarak ismini cismini, neye kime hizmet ettiğini bilmediğimiz bir sistemi beslemeden birbirimize birer kitap yollamaya karar verdik. 
...
Bu sabah gidip kargodan kitabımı aldım.
Hava çok güzeldi. Hemen kıyıdaki banklardan birine yerleştim. Paketimi açtım. O da ne? Daha evvel iki kere aldığım ve kaybettiğim Ermiş. Halil Cibran. Aslında kaybettiğim derken ne demek istediğim anlaşılmıştır sanırım. "Bunu okuyup hemen geri veririm diyen asla vermeyenler" var ya :)))
Neyse.
Ermiş'i görünce çok sevindim. Kitap olduğu için tabii. Yoksa insan ermişlerinden Allah'a sığınırım.
... 
Bağdaş kurdum bankta. Okumaya başladım. 
Kalktım çimenlere oturdum. Sırtımı bir erguvana yasladım. Okudum.
Bir süre sonra tekrar banka geçtim. Kitabı tutan elimde sorun yoktu ama diğeri sıkıntılıydı. Bir bardak çay ya da kahve yakışırdı ona.


Aynı anda elinde poşetlerle gülerek gelmekte olan satıcıyı gördüm. "Çaaay, kahveeee, çiğdem, su" diye bağırıyordu. Gayri ihtiyari yazdım ama silmeme gerek yok, adam elbette çekirdeeeek diyordu. :)))
Ona baktığımı görünce sanırım müşteri potansiyelimi fark etti ve yanıma geldi. İşte o anda hiç bozuk param olmadığını hatırladım. Tüh dedim. Sordu. Böyle böyle dedim. Yanıma çömeldi. "Çay mı kahve mi?" dedi. Duymadı zannettim. Tekrar anlattım durumu. Güldü "Çay mı kahve mi?" dedi. Sonra daha ben ağzımı açmadan konuşmaya başladı.
"Sen benim yerimde olsan bana bir bardak çay kahve vermez misin? Biz kardeş değil miyiz? Biz insan değil miyiz? Her şey para mı? İnsanlık öldü mü?"
Onu dinlerken hayret, dalgınlık, mutluluk, ümit karışımı bir şeyler hissettim. Gülerek sordum,
"Dakikada kaç soru sorabiliyorsunuz?"
"Hı?"
"Yok bir şey"
Güldü tekrar.
"Çay mı kahve mi?" dedi.
Gayri ihtiyari dedim ki,
"Birlikte içersek çay olsun"
"Termoslar pek iyi cins değil, soğutmadan satmam lazım bunları. Sen iç. Şifa olsun."
Koyduğu çayı kitabımın yanına kendi bıraktı.

Güldü. Kızı varmış iki tane. "Allah iyilerle karşılaştırsın" dedim. "Seni de" dedi.
Termoslarını kalın siyah poşetlerin içine koyup "Çaaaaaaaay, kahveeeeee" diye bağırarak uzaklaştı yanımdan.
Öylece baktım arkasından. Gözden kaybolmadan son bir fotoğrafını çektim.
Kala kaldım bir süre. Zenginliklerine zenginlik katmaktan başka derdi olmayanlar geldi aklıma. Bu tertemiz ana yakışmadılar hemen yolladım onları.
Kitabıma döndüm. Çay taptazeymiş. Sıcacık.
...
Eve çıkarken ne kadar şanslı olduğumu düşündüm. İnsan gibi bir insan tanıdım.
Çay koyduğu bardağı atamadım. Dayandığı kadar kullanır, parçalanınca atarım dedim.
Şu an kahvemi içerken yazıyorum bunları :)))
İnsanlık başka bir şey.
Sevgiyle...

2 yorum:

  1. Bu hayatta güzel şeylerde var.Önemli olan bunu hatırlamak

    YanıtlaSil
  2. Bu hayatta güzel şeylerde var.Önemli olan bunu hatırlamak

    YanıtlaSil